İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu'nun Grup toplantısı

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada kadına yönelik şiddetle mücadele etme çağrısında bulundu. Emekli Kurultayı düzenleyeceklerini belirterek, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin ülke için hayati bir konu olduğunu vurguladı. İktidarın ve muhalefetin toplumsal gerginliği körüklediğini belirterek, bu yoldan vazgeçmeleri gerektiğini ifade etti. #KadınaŞiddeteHayır #İYİParti #MüsavatDervişoğlu

Haber Giriş Tarihi: 27.11.2024 15:40
Haber Güncellenme Tarihi: 27.11.2024 17:21
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.ortamhaber.com
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu'nun Grup toplantısı

İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MÜSAVAT DERVİŞOĞLU’NDAN

İKTİDARA VE MUHALEFETE;

“DURUN EFENDİLER, BU CADDE ÇIKMAZ SOKAK”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu TBMM grup toplantısında konuştu. 25 Kasım,
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne değinerek konuşmasına başlayan
Dervişoğlu; “İYİ Parti olarak, Kadın, Aile ve Sosyal Hizmetler Başkanlığımızın öncülüğünde,
16-17 Kasım’da düzenlediğimiz “Şiddet ve Şiddetle Mücadele Çalıştayı” sonrasında bir yol
haritası ortaya koymak ve bu yakıcı soruna somut çözüm önerileri getirmek adına 23 Kasım
cumartesi günü Çalıştay Sonuç Raporumuzu kamuoyuyla paylaştık” dedi.

7 Aralık tarihinde de bir Emekli Kurultay’ı düzenleyeceklerini belirten Dervişoğlu; “Tüm
bileşenlerinin katkılarıyla emeklilerimizin sorunlarını ele alacağız. Konuyla ilgili hazırlıklarını
tamamlayan genel merkez yöneticilerimize ve sivil toplum kuruluşlarımıza huzurunuzda teşekkür
eder, şimdiden başarılar dilerim” ifadelerini kullandı.

“SADECE BU YIL, 411 KADIN KATLEDİLMİŞTİR”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, yaşanan şiddet olaylarını verileriyle birlikte
anlattığı konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Genel olarak “şiddet”, özellikle de “kadına ve çocuğa yönelik şiddet” ülkemiz için en hayati
konuların başında gelmektedir. Türkiye bu sorunu aşmak zorundayız. Zira; bu yara derinleşiyor.
Başka yaralarla birleşiyor. Toplumsal yapımızı çürütüyor ve hepimizi zehirliyor. Her gün karşı
karşıya olduğumuz hadiseler münferit değildir. Son 10 yılda, 210 bin çocuğumuz “cinsel
istismara” uğramıştır. Son 1 yılda menfur olay 50 binin üzerinde tekerrür etmiştir. Son 10 yılda,
“bilinen” 5 bine yakın “Kadın Cinayeti” işlenmiştir. Sadece bu yıl, 411 kadın katledilmiştir. Bu
vahşetin boyutları, bu rakamlardan daha yüksek ve etkileri daha derindir”

“TÜRK KADININI ELİNİZE DİPLOMANIZI VEREN 15 TEMMUZ HOCALARININ
İNSAFINA TERK ETMEYECEĞİZ”

“Cumhuriyet, muasırlaşma mücadelesinde kadının, toplumda etkin bir konum elde etmesi ve o
konumun yükseltilmesi meselelerini birlikte ele almıştır. İşte tam da bu yüzden; kadın, saray
rejimi ve kadrolarının her zaman hedefinde olmuştur. Pazartesi günü, 25 Kasım Kadına Yönelik
Şiddete Karşı Mücadele Günü’ydü. Valiliklerin, kaymakamlıkların bir gayret yolları
kapatmaları, ulaşımı durdurmaları da bunun tezahürüdür. 22 yıllık devri iktidarlarında her
sıkıştıklarında dinden, imandan dem vuruyorlar. İstiklal marşı, “benim iman dolu göğsüm”
diyor dizelerinde, İmar dolu göğsüm demiyorsa, ne seslendiği şahıslar sizsiniz. Ne de bahsedilen
iman sizin sahip olduğunuzdur. Bu yüzden, Türk Devletini, Türk İnsanını, Türk Kadınını ne
baskıcı rejimlerin kör vicdanına vicdanına ne de elinize diplomanızı veren 15 Temmuz
hocalarının insafına terk etmeyeceğiz”

“TÜRK VATANINI LÜBNANLAŞTIRAMAYACAK!
TÜRK ORDUSUNU IRAKLAŞTIRAMAYACAK!
TÜRK DEVLETİNİ SURİYELİLEŞTİREMEYECEKTİR!”

“Açılım süreci ağızlarında, BOP hezeyanlarınız ve ümmetçilik oyunlarınız; Türk vatanını
Lübnanlaştıramayacak! Türk ordusunu Iraklaştıramayacak! Türk devletini
Suriyelileştiremeyecektir! İşte Türk kadınından korkularının iç yüzü aslında buradadır. İstibad
zincirini önce ona geçirmeliler ki; Türk Vatanı ve Türk Kimliği parçalanabilsin. Haksızdırlar,
suçludurlar ve tam da bunun telaşı ve korkusu içindedirler! Ama biz korkmayacağız,
direnmekten geri asla durmayacağız! Her zaman Türk Kadınının yanında, mücadelesinde omuz
omuza, meydanlarda yumruklarımız havada durmaya devam edeceğiz”

DERVİŞOĞLU’NDAN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VURGUSU: “İLK FIRSATTA ÇOK
DAHA GÜÇLÜ ŞEKİLDE YÜRÜRLÜĞE KOYACAĞIZ”

İYİ Parti olarak kadının konumunun korunması ve o konumun yükseltilmesinin mücadelesini
vermeye devam ettiklerinin altını çizen Dervişoğlu;

“Atalarımızdan öğrendiğimiz örfün ve Atatürk’ten bize emanet bırakılan değerlerin icabını
yerine getiriyoruz. Bir avuç meczubu memnun etmek için bir gece yarısı kaldırdıkları İstanbul
Sözleşmesini de işte bu yüzden unutmuyoruz. Emin olunsun ki; ilk fırsatta çok daha güçlü şekilde
yürürlüğe koyacak, bunu yaparken de bir kanun lafzı olmaktan çıkartıp, bir bilinç meselesi
olarak kadına karşı şiddet meselesini tam da Türk’e yaraştığı bir biçimde çözeceğiz. Mustafa
Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı
kaldıkça, öteki kısmı göklere yükselebilsin?” ifadelerini kullandı.

“YANILANLARLA YANILMAYACAĞIZ! YALANCILARA YANLAMAYACAĞIZ..”

“Yaşanan genel çürüme hali; yolsuzluk, liyakatsizlik, kayırma, hukuk tanımazlık, saray
elitlerinin yönetim anlayışının, iktidar ve ortaklarının siyasetinin, sarayın bürokratlarının
uygulamalarının sonucudur” diyen Dervişoğlu; “Sanıyorlar ki bu düzen böyle gidecek,
Sanıyorlar ki bu düzene alışacak-kabullenecek-susacağız. Sanıyorlar ki bu anormalliğe baş eğip,
Sözde İç cephenin sözde mensupları gibi normalleşeceğiz. Yanılanlarla yanılmayacağız
Yalancılara yanlamayacağız.. Cesaretimiz de dirayetimiz de yıkılmayacaktır! Herkes bundan
emin olmak mecburiyetindedir” dedi.

“YARDIMA VE EKMEĞE MUHTAÇ HALE GETİRİLMEYE ÇALIŞILAN KOSKOCA
BİR MİLLET, BİR AVUÇ SARAY SEÇKİNİNİN ELİNE BAKSIN İSTENMEKTEDİR”

Yasalardan bir defa kaçabilenin kendini yasaların üzerine koyduğu belirten Dervişoğlu;
“Bireyden aileye, aileden de topluma uzanan ilişkiler, ahlaki değerler, toplumsal kurallar bu
yüzden çökmektedir. Tek kişinin sevk ve idaresi altındaki tüm kamusal hizmet alanları,
Başta eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik mekanizmaları, toplumun bütününü korumak, bütününe
hizmet etmek ve “hakkaniyet” sağlamak yerine, güç yoğunlaşmasına, servet ve gelir
adaletsizliğine katkıda bulunmaktadır. Sivil toplum ve sendikalar sürekli olarak susturulmakta
ve bastırılmaktadır. İktidarın etrafındaki sivil toplum görünümlü malum yapılar ise
Bu çarkın yağlayıcısıdırlar. Yardıma ve ekmeğe muhtaç hale getirilmeye çalışılan koskoca bir
millet, bir avuç saray seçkininin eline baksın istenmektedir” dedi.

“BU BÜYÜK MİLLETİ BUNLARIN ELİNDEN KURTARACAĞIZ!”

Dervişoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Kurdukları bu şeytan çarkının ana fikri budur. Bu
yüzden yoksulluğu bitirmek değil, derinleştirmek istiyorlar. Bu yüzden sağlık sistemini düzeltmek
değil, sömürü aracı kılmak istiyorlar. Bu yüzden eğitim sistemini kölelik düzenlerinin mutfağı
yapmak istiyorlar. Bunlar bizi yıkmanın araçlarıdır ve bu araçlar mutlaka yıkılmalıdır.
Yoksulluğun yerine zenginliği koyarak, bu yüzden sağlığı bir sektör değil, bir sistem haline
getirerek ve eşit, parasız, yaygın ve çağın en ilerisindeki eğitimi inşa ederek milletimizin
hayatlarını çalan bu köhnemişlik ortadan kaldırılmalıdır! Birikimimiz, kadrolarımız, inancımız
tamdır. Milletimize sözümüz bâkidir: Andolsun bunu başaracağız!Bu büyük milleti de bunların
elinden kurtaracağız!”

“TÜRK MİLLETİNİ SARAYIN KULLARINDAN AYIRAN İŞTE BU ÇİZGİDİR. BU
ÇİZGİ, NAMUSLULARLA NAMUSSUZLARI AYIRAN BİR ÇİZGİDİR”

Sitemden isyana doğru büyüyen bir tepki olduğunun altını çizen Dervişoğlu şu şekilde konuştu:
“Emeğinin karşılığını almak isteyen işçiler, memurlar, eğitimde eşitlik ve liyakat isteyen
öğretmenler ve öğrenciler, ürünü tarlada kalan çiftçiler ve üreticiler, 2 yıl geçmesine rağmen
evsiz bırakılan depremzedeler, mağdur olmuş, canı yanmış, hakkı yenmiş adalet isteyen tüm
vatandaşlar nu sistematik yağma, talan ve korku düzeninin baskı ve korku mekanizmaları
içerisinde susturulmaktadırlar. Bu düzende Millet, AKP seçkinlerinin zenginleşmesinin
hamallığını yapmaktadır. O bir avuç yağmacı devletin sağladığı resmi sıfatlarla, devletin
uçaklarıyla gittikleri yurtdışı seyahatlerinde lüks mağazalarda alışveriş yarışı içerisindedir.
Aldıkları tüyolarla borsa spekülasyonuna iştirak etmek derdindedir. İmar planlarından önceden
haberdar olarak, arsa vurgunu yapmak peşindedirler. Türk Milletini Sarayın kullarından ayıran
işte bu çizgidir. Bu çizgi, namuslularla namussuzları ayıran bir çizgidir.

“MESELE, SARAYIN YAĞLI KAPILARI İLE TÜRK MİLLETİNİ AYIRAN HAKİKAT
DUVARINDA GİZLİDİR”

İktidarı o makamlara getiren seçmenlerin de iş kuyruğunda, hastane sırasında, halk ekmek büfesi
önünde beklediğinin altını çizen Dervişoğlu; “Bizlerin görmek zorunda olduğu asıl mesele
budur. Mesele, Sarayın yağlı kapıları ile Türk Milletini ayıran hakikat duvarında gizlidir. Çözüm

ise bellidir: bu hakikat duvarını yıkmanın yolu da insanlarımızı birbirinden ayıran yalan
duvarlarını yıkmaktır. Toplumun tüm kesimlerini, bölerek, parçalayarak, ayrıştırarak, kavga
ettirerek köleleştiren bu işgalcilerden kurtarmaktır. Çünkü Cumhuriyet bizden bunu
beklemektedir, Biz Cumhuriyetten bunu anlamaktayız!” dedi.

“HASTA- HASTANE İLİŞKİSİ DEĞİL, MÜŞTERİ İLİŞKİSİ KURULMUŞ
DEMEKTİR”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Yenidoğan çetesine değinerek konuşmasına şu
sözlerle devam etti:

“Şiddet, istismar ve suç sarmalının kadınlara ve çocuklara yönelmesi bir zihniyetin sonucudur.
Yenidoğan çetesinin kanlı ellerinden sızanlar da bu habis zihniyetin zehirli meyveleridir. Bu
çetenin “eli kanlı bebek katili başı” mahkemedeki ifadesinde “Hastanelerde hasta kavgası var”
demiştir. Ne demektir bu? Hak ve ihtiyaç sahipliğinin değil. Para ve torpili olanın tedavisine
ulaşabildiği sistem kurmuşlar demektir. Hasta- hastane ilişkisi değil, müşteri ilişkisi kurulmuş
demektir. Bebekler de bu müşteri ilişkisine kurban edilmiş demektir. Bir kamu hizmeti anlayışı
değil, bir ticaret ve kar anlayışı, can güvenliğinin önüne geçirilmiştir, demektir Bu belli ki buz
dağının görünen yüzüdür”

“SAYIN SAĞLIK BAKANI, SARAYIN ÇIKARLARINA HİZMET ETMEKLE
GÖREVLİSİNİZ. AFFINIZ DA ANCAK O ÇIKARLAR TEHLİKEYE GİRDİĞİNDE
SÖZ KONUSU OLABİLİR”

Bu olaylar cereyan ederken, Sağlık Bakanı’nın 2016 – 2024 yılları arasında İstanbul İl Sağlık
Müdürü olduğunu hatırlatan Dervişoğlu;
“Neden istifa edecekmişim ki diyor? Elbette neden istifa edesiniz ki? Sizin göreviniz, Türk
Milletine karşı görevleri yerine getirmek değil ki. Onları yapamadığınızdan ötürü neden Türk
Milletinden af dileyesiniz ki. Saray ve avanesinin çıkarlarına hizmet etmekle görevlisiniz siz
sayın Sağlık Bakanı, sarayın çıkarlarına hizmet etmekle görevlisiniz. Affınız da ancak o çıkarlar
tehlikeye girdiğinde söz konusu olabilir. O yüzden 8 yıl boyunca siz ve sizden öncekiler gibi,
Bebeklerin can pazarlığına gözleriniz kör, Kulaklarınız sağır kalmıştı. Belli ki birileri bebek
canları üzerinden “Sehem” kurarken birilerinin de avantasını verildiği bir mesele

hallediliyordu. Alıştığınızı bu rantiye rejiminde siz neden istifa edeceksiniz ki? Çünkü arsızlık ve
yüzsüzlük, Sarayın nazırı olmanın ilk ve değişmez kriteridir”

“KENDİNE İŞLETMEDİĞİN KANUNLARI EĞİP BÜKEREK BAŞKASINA MİSLİYLE
İŞLETMEK; DEVLET YÖNETİMİNDE BİZ-ONLAR AYRIMI YAPMAK DEMEKTİR.
İŞTE BU BÖLÜCÜLÜKTÜR”

Belediye kreşlerinin kapatılmasına ilişkin kamuoyundaki tartışmalara değinen Dervişoğlu;
“Geçen hafta ettiği boyundan büyük laflarla, saraydan geçici görev onayı alma çabasını
sürdüren Milli Tahrifat Bakanı Yusuf Tekin, Şimdi de Şehircilik Sekreteri Kurumla
Belediye Kreşlerini kapatmanın yollarını aramaktalar. Din bezirganlığının ve zübüklüğün ortak
payda olduğu Saray rejimi, şehirleri inşaatla talan ederken, Hastalıklı zihinler eliyle bu rantı
üretebilir kılmaktadır. Her sözleriyle ve icraatlarıyla kadınlara ve çocuklara dünyayı dar
etmektedirler. Adalat ve Kalkınma Partili belediyeler istediğini yaparlar; çünkü arkalarında
saray ve rant baronları vardır. Ama muhalefet belediyeleri seçilerek geldikleri o görevlerini
yapamazlar. Millete hizmet götüremez, ihtiyaçlarını gideremezler. Kendine işletmediğin
kanunları eğip bükerek başkasına misliyle işletmek; devlet yönetiminde biz-onlar ayrımı yapmak
demektir. İşte bu bölücülüktür” dedi.

“SİZ KİMİN HİZMET ALMA HAKKINI, KİMDEN KAÇIRIYORSUNUZ? SİZ
KENDİNİZİ NE ZANNEDİYORSUNUZ?”

İktidarın görevlerini yerine getirmediği gibi, işleyenleri de bozduğunu, kurumların köküne de
kibrit suyu ektiğini dile getiren Dervişoğlu;
“Cumhurbaşkanı ve artık sekreterlerden başka bir şey olmayan bakanları, kendi görev
sahalarındaki işlerle meşgul olmadıkları için belediyeler, adeta bir sosyal yardım kurumu işlevi
görmek zorunda bırakılmaktadır. Bilinsin ki bu durum, iktidarın zavallılığın bir sonucudur. Kim
yararlanıyor kreşlerden kardeşim? Kim yararlanıyor da rahatsız oluyorsun? Gece gündüz

çalışmak zorunda kalan vatandaş yaralanıyor. Özellikle de çalışan anneler yararlanıyor. Bu
kadınlar, alın teriyle evlerine üç kuruş getirirken, yakalarında parti rozetleri mi var? Siz kimi
cezalandırıyorsunuz? Siz kimin hizmet alma hakkını, kimden kaçırıyorsunuz? Siz kendinizi ne
zannediyorsunuz? Ve İş bu haldeyken okullara temizlik malzemesi koymaktan aciz bir bakan
çıkıp; boyundan büyük o lafları yüzsüzlükle edebiliyor. Ve sözde Çevre şehircilik bakanı, asgari
ücrete mahkum annelerin çocuklarına,“belediyeler kreş hizmeti veremez” diye kurumundan yazı
yollayabiliyor” dedi.

“SAYIN KURUM, SENİN ASIL CEVABINI VERMEK GEREKEN SORUYU BEN
SORAYIM. “2 YIL GEÇTİ DEPREMİN ÜZERİNDEN, KIŞ GELDİ. NEREDE BU
KONUTLAR?”

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a seslenen Dervişoğlu; “Sayın Kurum, senin asıl
cevabını vermek gereken soruyu ben sorayım. “2 yıl geçti depremin üzerinden, kış geldi. Nerede
bu konutlar?” Kurum’un, Saraydaki efendisine yanıtlamakla mükellef olduğu soru ise bu değil.
Çünkü onlar başka şeyin peşindeler. Deprem konutu ihalelerinin kime verildiği merak ediyorlar.
Harfiyat işinin hak edişlerinin önce kime ödeneceğini merak ediyorlar. Kapıların ve
pencerelerin hangi il başkanı veya milletvekili yakınına yaptırılacağını merak ediyorlar”
ifadelerini kullandı.

“ARALIK AYI İÇİNDE BAŞTA HATAY OLMAK ÜZERE DEPREM BÖLGESİNE
GİDECEĞİM”

“Aralık ayı içinde başta Hatay olmak üzere deprem bölgesine gidecek ve yapılanları ve
yapılmayanları yerinde görecek, sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağım” diyen Dervişoğlu;

“Daha yakın zamanda görevlendirdiğimiz heyetlerle ziyarette bulunduk deprem bölgelerine.
insanlar halen evsiz, halen konteynırda, halen çaresizler. -10 derecede sacdan yapılma kutuların
içerisinde kalıyorlar. Ve siyaset yapay bir gündem oyunu içerisinde alıkonuluyor,

Bu kifayetsizlerin ve onların paraya tahvil kalemlerinin sözlerine takılıyoruz. Hayır! Bu
dedikodu kazanını devirmek zorundayız! Bu delilikten kurtulmak mecburiyetindeyiz! Milletin
derdi, bizim derdimizdir. O derde derman olmakta, bizim görevimizdir” şeklinde konuştu.

ÇAYIRHAN TERMİK SANTRALI İLE LİNYİT İŞLETMESİNİN ÖZELLEŞTİRMESİ
HAKKINDA:
“AKP VAR OLANI SATMA, MİRASYEDİ GİBİ DAVRANMA KONUSUNDA ÇOK
MAHİRDİR”

Ankara’daki Çayırhan Termik Santralı ile  Çayırhan Linyit İşletmesi tarafından kullanılan taşınır
ve taşınmazların özelleştirilmesi ile ilgili konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu;
“Saray iktidarı, her yerde israf ve talanla meşguldür. Çayırhan meselesi de bu talanın bir
parçasıdır. Bugün bini aşkın işçi orada haklarını savunmaktadır. Kendilerini yerin onlarca
metre altına kapatmışlardır. Seslerini duyurmaya çalışmaktadırlar. Sebebi
Ankara’daki Çayırhan Termik Santralı ile Çayırhan Linyit İşletmesi tarafından kullanılan taşınır
ve taşınmazların özelleştirilme adı altında talan edilmesi, emekçilerin ise işsizliğe mahkum
edilmek istenmesidir. AKP var olanı satma, mirasyedi gibi davranma konusunda çok mahirdir.
Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir iktidar bu kadar satmaya hevesli olmamış, zenginliklerimizi
böylesine har vurup harman savurmamıştır” dedi.

“MİLLETİMİZ ÖZELLEŞTİRMELERİNDEN BİR FAYDA ELDE EDEMEMİŞTİR.
FAYDAYI İSRAİLLİ OFERLER, LÜBNANLI HARİRİLER, SUUDLU OGERLER
GÖRMÜŞTÜR”

“AKP kadrolarının iktidara geldiği 2002 yılından günümüze 72 Milyar doların üstünde
özelleştirme yapılmıştır. Yaklaşık 280 kurum ve kuruluşu bu iktidar satmıştır” diyerek sözlerine
devam eden Dervişoğlu;

“Kıyas olması için söylemek isterim. Türkiye’nin 2002 yılındaki dış borcu 131 Milyar dolarken
bugün 500 milyar doların üzerine çıkmıştır. Bakın öyle bir yolsuzluk düzenidir ki çeyrek
yüzyıldır yaşadığımız satıyorlar, satıyorlar ama üstümüzdeki borç yükünü katlanarak artıyor.
Milletimiz kendi varlığı ve serveti olan kurum ve kuruluşların özelleştirmelerinden

bir fayda elde edememiştir. Faydayı İsrailli Oferler, Lübnanlı Haririler, Suudlu Ogerler,
AKP’nin seçkinleri, bu milletin üstüne kene gibi yapışan yandaşlar görmüştür. Milletimiz ise
derdi tasayı çekmeye devam etmektedir” şeklinde konuştu.

“GEÇEN HAFTA MADENCİLERİMİZLE BERABERDİM. YİNE GİDECEĞİM”

Çayırhan Termik Santrali özelleştirmesinin ihale şartnamesinin birilerini memnun ederken
yıllarca emeklerini bu santrale vermiş işçilerimizi ise mağdur ettiğini söyleyen Dervişoğlu;

“İhale Şartnamesinin “Çalışanlara İlişkin Hükümler” başlıklı 17. Maddesi tam bir faciadır.
Madde ile yaklaşık 2 bin 500 işçi, özelleştirme sürecinin tamamlanmasıyla kapı önüne
koyulacaktır. Ortada Sarayın yeni bir Peşkeş Projesi vardır, Yandaşı zengin etmenin yeni bir
arayışı vardır. Buradan bir kez daha Çayırhan Termik Santralinde bu peşkeş çekme
operasyonuna karşı koyan, yılların birikimine sahip çıkan emekçi kardeşlerimizi selamlıyor; İYİ
Parti olarak yanlarında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum. Geçen hafta orada
madencilerimizle beraberdim. Yine gideceğim. Soylu hak arayışlarında da sonuna kadar yanı
başlarında olmaya devam edeceğim” dedi.

“ÜRETİCİMİZİ DESTEKLEMEK YERİNE, ONLARI YOK SAYMAK HANGİ AKLA
HİZMET ETMEKTEDİR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Brezilya’yı ziyarettin ardından uçakta dönerken
verdiği röportajda Uruguay’dan Brezilya’dan büyükbaş hayvan ithalatı talimat verdiğini
söylemesine değinen Dervişoğlu, şu şekilde konuştu:

“Görüldüğü üzere, sarayın yerli-milli Türkiye’si! Sığınmacı ithal eden, çiftçisine destek
vermeyip Buğday, saman, ot ithal eden, hayvancısını iflas ettirip Hayvan ithal eden bir Türkiye,
bunların yerli ve milli dedikleri Türkiye. Kendi üreticisini desteklemeyen bir hükümetle karşı
karşıyayız. Uruguay'dan, Brezilya'dan yapılacak ithalat, yerli üreticimizi daha fazla rekabet
edemez hale getirecektir. Kendi çiftçimizi zora sokmak, nasıl bir tarım politikasının ürünüdür?
Doğrusunu isterseniz anlamakta zorlanıyorum. Üreticimizi desteklemek yerine, onları yok
saymak hangi akla hizmet etmektedir? Doğrusunu isterseniz anlayamıyorum. Et fiyatlarındaki

artışın sebebi sadece arz eksikliği değildir. Süt-yem paritesindeki bozukluk, kontrol edilemeyen
maliyet artışları gibi bir çok mesele vardır. Ama her biri çözmesi çok kolay işlerken ısrarla
çözülmeyen, derinleştirilen meselelerdir.”

ET İTHALATI: “HASANLARI, HÜSEYİNLERİ DEĞİL, HANSLARI, SAMUELLERİ
ZENGİN ETMEKTEDİR.”

Türkiye’nin Amerika’dan sonra dünyanın en çok sığır ithal eden ülkesi konumunda olduğunu
belirten Dervişoğlu;

Türkiye son 14 yılda yaklaşık 11.5 Milyar doları başka ülkelerin çiftçilerinin cebine koymuştur.
14 yıl önce Erdoğan’ın talimatı ile başlayıp artarak devam eden bu süreç; Hasanları,
Hüseyinleri değil, Hansları, Samuelleri zengin etmektedir. Bir zamanlar kendi kendine yetmekle
kalmayıp dünya’ya tarım ve hayvancılık ürünleri ihraç eder konumda bulunan Türkiye, AKP
döneminin sonunda ithalata bağımlı bir ülke konumuna gelmiştir. Soruyorum, hangi “büyük”
ülke tarımda bu kadar dışa bağımlıdır? Sarayın yalan ve talan düzeninin en büyük göstergesi
işte uyguladıkları bu tarım politikasıdır. Türkiye’yi adeta göbeğinden dışa bağımlı kılarken; aç
ve yoksul bıraktıkları millete, büyük masallar, büyük yalanlar anlatmak; işte böyle bir iktidar
zihniyetinin zavallı propagandalarıdır. Bu iktidar, Büyük Türk Milletinin sırtındaki, küçük
keneler sürüsüdür. Ve şüphesiz ki o kenelerden günü gelince, Allah’ın izniyle kurtulacağız.
Çünkü kurtulmak zorundayız ve başarmak zorundayız!”

“DÜNYA SAVAŞI NARALARI ATARKEN TÜRK ORDUSUNA VE ONUN ŞEREFLİ
MENSUPLARINA AÇTIKLARI SAVAŞI GÖRMÜYORUZ SANIYORLAR”

Kara Harp Okulu'ndaki kılıçlı yemin ve "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganı sonrası ihraç
talebiyle disipline sevk edilen teğmenlerle ilgili konuşan Dervişoğlu şu ifadeleri kullandı:

Kurumsal çürüme maalesef her alanda o kadar büyük boyutta ki; en olmaması gereken
alanlarda eğitimde, sağlıkta ve malumunuz Milli Savunmada bile aynı şeyleri yaşıyoruz.
Osmanlı İmparatorluğu diyerek hayal satanlar korkarım, 15. yy ile 19.yy’ı ayırt edemeyecek
noktadadırlar. Halleri o kadar perişandır ki; Dünya savaşı naraları atarken Türk Ordusuna ve

onun şerefli mensuplarına açtıkları savaşı görmüyoruz sanıyorlar. Bunlar Balkan harbinde,
içeride nifak çıkartanların öz be öz torunlarıdır. İspatı, Genç teğmenlerimize reva görülen hain
plandır”

“FETÖ’NÜN YÖNTEM VE ARAÇLARINI TAKLİT ETMEK KONUSUNDA
MAHİRLEŞEN İKTİDARIN, GENÇ SUBAYLARDAN İNTİKAM ALMAYA
YÖNELMESİNİN HUKUKİ BİR YÖNÜ OLMADIĞINI BİLİYORUZ”

Günlerdir konuşuyoruz. Mustafa Kemal’in askeriyiz deyip, subay yemini ettikleri için TSK’nın
itibarını bozmakla itham ediliyor ve ihraç istemiyle disipline veriliyorlar. Gerekçe, disiplini
bozmak. Peki nasıl, ne zaman bozmuşlar o disiplini? Resmi tören bittikten sonra Mustafa
Kemal’i anarak, Türk Milletine ve Türk Vatanına sahip çıkacakları üzerine yemin ederek
disiplini bozmuşlar, Milli Savunma Bakanlığının itibarını sarsmışlar! 15 Temmuz’dan ders
alamayan, fetö’nün yöntem ve araçlarını taklit etmek konusunda mahirleşen iktidarın, genç
subaylardan intikam almaya yönelmesinin hukuki bir yönü olmadığını biliyoruz. Peki, hep bir
ağızdan, 3.dünya savaşı, nükleer savaş, İsrail tehdidi gibi laflar edilirken; ordu içerisinde
böylesi bir operasyona kalkışmaları nereden ve nasıl değerlendirmesi icap eden bir konudur?”

“HERKESİ VİCDANLARININ SESİNE KULAK VERMEYE, ONLARI KENDİ
EVLATLARININ YERİNE KOYMAYA VE ŞEFKATLE DAVRANMAYA DAVET
EDİYORUM”
“Gencecik teğmenler üzerinden toplumsal infial yaratacak bir hesaplaşmaya girişmenin kime ne
faydası vardır? Buradan uyarıyorum: Bu yarayı daha fazla kanatmayın. Gencecik fidanların da
geleceklerini karartmayın. Onlar bizim evlatlarımız, ihraç edilecek değil, sahiplenilecek
değerlerimizdir. Bu konuda herkesi vicdanlarının sesine kulak vermeye, onları kendi evlatlarının
yerine koymaya ve şefkatle davranmaya davet ediyorum. Sözüm herkesedir. Saraydaki de,
meclisteki de, sokaktaki de bu sözümden ibret almalıdır.”

“MUHALEFET ANLAYIŞI, İKTİDAR OLMAYI, İKTİDARA BENZEMEK
ZANNETMEKTEDİR. BİRİ İÇ CEPHE DERKEN, DİĞERİ NORMALLEŞME
DİYEREK, SARAYIN İZAH MEMURLUĞUNA SOYUNMAKTADIRLAR”

Milli İstihbarat Teşkilatının da sarayın yarattığı kurumsal ve kültürel erozyondan fazlasıyla
nasibini aldığının altını çizen Dervişoğlu, yakın zamanda MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Ak
Parti ve CHP’ye vermiş olduğu brifingleri şu sözlerle eleştirdi:

“Partili Cumhurbaşkanlığının ürettiği, partili Mit başkanı dönemindeyiz. Cumhurbaşkanını,
Milli Güvenlik Kurulunu, Kabineyi ve TBMM’yi gereken konularda bilgilendirmesi anlaşılabilir
olan Milli İstihbarat Teşkilatı, iktidar partisinin yöneticilerine düzenli brifing vermektedir. Bu
yanlışa dikkat çekmesi gereken ana muhalefet yöneticileri ise bu akıldışılığı meşrulaştıracak
davranış bozuklukları içinde hareket etmektedirler. Aslına bakarsanız bu anlayışa payanda
olmaktadırlar. Normalleşmeyi, kötü emsalleri örnek alma olarak okuyan bir muhalefet anlayışı,
iktidar olmayı, iktidara benzemek zannetmektedir. Biri iç cephe derken, diğeri normalleşme
diyerek, sarayın izah memurluğuna soyunmaktadırlar. Sarayın örnek aldığı şey, bir Cumhuriyet
devleti değil; maalesef ve maateelsüf bir muhaberat devletidir”

“VERİLERİMİZ AMERİKA’NIN, RUSYA’NIN, İSRAİL’İN , TÜRKİYE
DÜŞMANLARININ ELİNDE”
Son günlerde oldukça tartışılan verilerin çalınması konusuna da değinen Dervişoğlu;
“Bizim tüm verilerimiz, partili cumhurbaşkanının elinin altındadır zaten. Onun emrinde bir
istihbarat teşkilatının bu verilere ulaşım imkanı, irademizi zaten ziyadesiyle tehdit etmektedir.
Ayrıca bu veriler sadece sarayda ve milli istihbarat teşkilatında da değil, bu verileri çaldırdılar.
Bu veriler onun bunun elinde. Bu veriler Amerika’nın, Rusya’nın, İsrail’in , Türkiye
düşmanlarının elinde” dedi.

“TÜRK DEVLETİNİN İSTİHBARAT BAŞKANI 20 YAŞINDAKİ GENÇ MECLİS
MUHABİRİ GİBİ O SİYASETÇİ BU SİYASETÇİ GEZİP HABER TAŞIMAZ!”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, ana muhalefete de seslenerek şunları söyledi:

“Kendi partilerinin iktidarını, “Devlet” diye diye yıllardır vapur tarakçısı gibi yutturmaya
kalkan bu zihniyetin, takım elbiseli nümayişlerini, “ciddiye alınmak” zannedenler şöyle bir
durup düşünmelidirler. Ellerini verip, bütün bedenlerini kaptırmak sınırını geçmek üzeredirler,
muhalefete söylüyorum ve uyarıyorum: Türk devletinin İstihbarat başkanı 20 yaşındaki genç
meclis muhabiri gibi o siyasetçi bu siyasetçi gezip haber taşımaz! Kulis bilgisi de nakletmez!

Milli İstihbarat Teşkilatı, muhaberat devletinin bir aparatı değildir! O kurumun ambleminde ay
yıldız vardır, Türk vatanı vardır ve Mustafa Kemal Atatürk vardır! Herkesi görevinin şuur ve
sorumluluğuyla hareket etmesi gerektiği hususuna bir kere daha vurgu yapıyor, sorumluları da
devlet adabına, devlet insanına yakışır biçimde hareket etmeye davet ediyorum”

“SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN SAYIN DEVLET BAHÇELİ’NİN SÖZLERİNİN
ARKASINDA MIDIR? DEĞİL MİDİR? BU MİLLET BUNU MERAK ETMEKTEDİR”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin; “İmralı'yla DEM Grubu arasında yüz yüze temasın
gecikmeksizin yapılmasını bekliyor, çağrımızı kararlılıkla tekrarlıyoruz” sözlerine değinen ve
Dervişoğlu;

“Bu öneri iktidar ortağı tarafından yapılınca da; DEM Eşbaşkanları durumdan vazife çıkararak
Adalet Bakanlığına müracaat ederek, bu ziyaretin temini için talepte bulunmuşlardır. Bildiğimiz
kadarıyla, geride bıraktığımız hafta içerisinde bizzat Adalet Bakanlığı tarafından İmralı
canisiyle ilgili, avukatları da kapsayan 6 aylık bir görüş yasağı getirilmişti. Böyle bir yasağın
olduğunu bile bile konuyu gündeme getirmenin taşıdığı maksada bizim elbette söyleyeceklerimiz
vardır ama asıl merak ettiğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın suskunluğunu ne zaman
bozacağıdır. Abdullah Öcalan isimli cani başının meclis kürsüsünden terör örgütüne
seslenmesine, DEM yöneticilerinin İmralı’ya gidip, çözüm adına kendisiyle görüşmelerine, Sayın
Cumhurbaşkanı hangi pencereden bakıyor, konuyla ilgili hangi değerlendirmelerde bulunuyor,
öğrenmek istiyoruz. Sayın Devlet Bahçeli sözünün sonuna kadar arkasındaymış, sayın Recep
Tayyip Erdoğan Sayın Devlet Bahçeli’nin sözlerinin arkasında mıdır? Değil midir? Bu millet
bunu merak etmektedir. Kamuoyunun merakını mucip bu bir konularda açıklama yapmasını
bekliyor. Milletin yüreğine su serpmesini temenni ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Milletin zorda ve darda olduğunu sadece günü kurtarmaya ve ayakta kalmaya çalıştığını,
siyasetin görevinin ise bu açmazı çözerek milleti huzura ve refaha kavuşturmak olduğunu
söyleyen Dervişoğlu;

“Ancak Türk siyaseti belki de hiç olmadığı kadar sorumluluğundan uzak. İktidar ise ikbal
derdindedir. Her alanda gerginlik üretmek için bütün tuşlara basıyor ve milletimizin sinir

uçlarına dokunuyor. İktidarın ortağı kendi küçük iktidarının peşinde ve ağzından çıkanı kulağı
duymayacak hâlde. Ana muhalefet desen söylem ve eylemleriyle, ülkeyi ve toplumu germeyi
hedefleyen iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. Merkezi idare ile yerel yöneticiler arasındaki
gerginlik binlerce yıllık devlet geleneğimizin temeline dinamit atıyor. Bakanlıklarıyla,
belediyeleriyle, milletimize hizmet etmekle mükellef kurumlar, birbirleriyle harbe girmişler gibi.
Türk Milletinin en büyük hazinesi ve gözü gibi baktığı devleti, kurumlar arasında sorumsuzca bir
kavganın girdabında can çekişiyor. Olan da aziz milletimize oluyor. Olan devlet adabına, olan
devlet aklına oluyor! Çok yakın bir gelecekte, yakın coğrafyamızda defalarca şahit olduğumuz
gibi siyaseti, kurumları, gelenekleriyle devlet şayet hasar alırsa milletleri kara günler bekliyor
demektir” dedi.

“DURUN EFENDİLER, BU CADDE ÇIKMAZ SOKAK”

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, konuşmasına son verirken Ak Parti, MHP ve
CHP’ye seslenerek şu ifadeleri kullandı:

“Vatandaşının derdiyle hemdert olmak, meselelere çözüm bulmak yerine; yapay tehditler,
uyduruk düşmanlar, gereksiz vehimler yaratarak toplumsal gerginliği körükleyen iktidara da
ortağından muhalefetine, bu kirli düzenin değirmenine su taşıyan siyasete de topyekün seslenmek
istiyorum: Gittiğiniz bu yol yol değildir. Bu yol doğru yol değildir. Bu yolun sonunda millet
menfaati yoktur. Bu yolun sonunda ülke bekası yoktur. Bu yolun sonunda, daha fazla fakirlik,
daha fazla zulüm, daha fazla kavga, daha fazla acı vardır. Hafızama yer etmiş dizeler, aslında
halimizi tüm çıplağıyla açıklıyor. "Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak, Durun ey
kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!" Evet bu yol çıkmaz sokak! Bu kadar organize kötülüğün
bizi götürebileceği başka bir yer de yok zaten…. İşte o yüzden haykırıyorum; Durun efendiler, bu
cadde çıkmaz sokak…”

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.