İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu,

Yİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, 'Terörsüz Türkiye' kılıfıyla yürütülen sürece tepki göstererek "Gencine kulak vermiyor,

Haber Giriş Tarihi: 28.05.2025 13:47
Haber Güncellenme Tarihi: 28.05.2025 14:40
Kaynak: Ortam Haber
https://www.ortamhaber.com
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu,

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, 'Terörsüz Türkiye' kılıfıyla yürütülen sürece tepki göstererek "Gencine kulak vermiyor, İmralı’daki caniyi can kulağıyla dinliyorsan; emeklini azarlıyor, Kandil’den gelen mesajı kutsuyorsan; iş insanlarını, seçilmiş belediye başkanlarını, gazetecileri, gençleri adliyelere aldırıyor, teröristleri dışarı salmaya hazırlanıyorsan; hakaret ettiler diye falcıları bile cezaevine attırıyor ama üç kahramanımızı şehit eden bombayı yapan ve 4 kez ağırlaştırılmış müebbet alan alçağın tahliye edilmesine sessiz kalıyorsan utanmalısın Erdoğan, utanmalısın Bahçeli" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Terörsüz Türkiye, en büyük eserim olacak" dediğini de hatırlatan Dervişoğlu, "Sizi Türk milletinin en büyük eseri Cumhuriyet'le terbiye edeceğiz" şeklinde konuştu.

Büyük Türk Milleti

Saygıdeğer yol arkadaşlarım,

Kıymetli misafirler ve basın mensupları

Grup toplantımıza hoş geldiniz.

Dün 27 Mayıs idi…

Adnan Menderes’in, Fatin Rüşdü Zorlu’nun, Hasan Polatkan’ın idamıyla neticelenen

Tarihimizin acı hatıralarından, en büyük hatalarından bir tanesidir.

Bu vesileyle,

Tüm demokrasi şehitlerini rahmetle yad ediyorum.

Rahmetli Menderes,

1945’te dörtlü takrir ile başlayan,

Cumhuriyet’i demokrasi ile buluşturma mücadelesinin

Hem temsilcisi hem de şehididir.

Türk milleti, önemli bir tarihi eşiği onun sayesinde atlamıştır.

Menderes ve arkadaşlarının katkısı, sadece demokrasiye değildir.

Onlar, Türkiye’nin kalkınma yolunun da mimarlarıdır.

Diğer birçok tarihi olayda olduğu gibi,

Bu noktada da sadece anmanın yeterli olmadığı kanaatindeyim.

Çünkü 27 Mayıs’ın hem öncesinden hem de sonrasından çıkarılacak dersler günceldir ve gereklidir.

Kıymetli yol arkadaşlarım,

1947 yılında Demokrat Parti, yayınladığı Hürriyet Misak-ı’nda;

-Anayasa’ya aykırı kanunların kaldırılması,

-Anti-demokratik seçim kanununun değiştirilmesi

Ve en önemlisi,

-Parti genel başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı’nın ayrılması vardı.

Bu, çok partili yaşama geçmesine rağmen,

Tek partili rejimin alışkanlıklarını terk etmeyen o dönemin iktidarına,

Büyük bir itirazdı ve uyarıydı.

Bugün bulunduğumuz noktanın ne olduğu malumdur.

Ve neredeyse 60 yıl sonra aynı meselelerden muzdarip olmamız,

Türkiye için büyük bir üzüntü sebebidir.

Bizim amacımız ise bu cendereden ebediyen kurtulmaktır.

Hürriyet Misakı sonrası Türkiye

Adım adım 1950’deki demokrasi zaferine yürümüştür.

Bu süreçte muhalefetin kararlı mücadelesinin payı çok büyüktür.

Ama rahmetli İnönü’nün de

Çok partili rejime geçme kararlılığı örnek alınması gereken bir davranıştır.

Ülkenin ve milletin selameti için

Gerektiğinde iktidarın sağladığı sınırsız güçten vazgeçebilmek,

Büyük bir imtihandır.

İşte bu eşiği aşabildiğinizde devlet adamı,

Aşamadığınızda diktatör olarak anılırsınız.

Bugünün iktidarı,

Bu fani ve kısa hayatta, doymak bilmez arzularına esir olmak ile

Milletin ortak hafızasında, iyi bir yer edinmek arasında,

Ahlaki ve vicdani bir tercih yapmak zorundadır.

Marifet, her şeye rağmen hayırla yad edilmek ise,

Bunu yapmanın yegane yolu Türk milletini bütünleştirebilmektir.

Bugün ise Türkiye,

İfratlar ve tefritler arasında

Manasız ve sonuçsuz kavgaların içinde çırpınmaktadır.

Çıkarılması gereken dersleri çıkarmayanlar,

Tarihi yapanlara da,

Tarihin asıl ve tek sahibi olan Türk milletine de yazık etmektedirler.

Tarihi olaylar, yaşandığı dönemin şartları içerisinde değerlendirilmelidir.

Doğrular ve yanlışlar birbiri ile karıştırılmadan gerçekçi bir bakış açısıyla yorumlanmalıdır.

Rahmetli İnönü’nün Lozan kahramanlığı da,

Türkiye’yi ikinci Dünya Savaşı’nın yangınından koruması,

Çok partili rejime geçmesi de,

Onu rahmetle anma vesilelerimizdir.

Ancak tüm bunlar,

Ne tek parti dönemindeki uygulamaları onayladığımız,

Ne de tabutlukları unuttuğumuz anlamına gelmez.

Bugün Rahmetli Menderes’in

Demokrasi ve kalkınma yolundaki kahramanlığı bizim için bir pusuladır.

Ancak iktidarının son yıllarında yaratılan kutuplaşma iklimini, bu gerekçeyle olumlayamayız.

Muhalefet partisi genel başkanına yapılan muameleleri de önemsiz göremeyiz.

1961 Anayasası’nın hürriyetçi ve sosyal adaletçi içeriği,

Bugün Türkiye’nin örnek alması gereken yasal vizyonlardır.

Ancak seçilmiş başbakanı ve bakanları asan

Akıl, izan, vicdan dışı bir anlayışı,

Özgürlükçü bir Anayasa getirdi diye övmemiz söz konusu olamaz.

Kıymetli yol ve dava arkadaşlarım,

Tarihi sindiremeyenlere ve özümsemeyenlere karşı,

İYİ Parti, tarihin ne olduğunu ve ne olmadığını bilenlerin çatısıdır.

Bütün mücadelesini de işte bu şiarla yürütmektedir.

Bundan tam 8 yıl önce,

Ortak bir mücadele azmiyle İYİ Parti’yi kuran sebepler ve süreçler

Hala olduğu yerde durmaktadır.

Türkiye için adalet, hukuk ve Cumhuriyet için yola çıktık.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir diyerek yola çıktık.

Türkiye’de demokrasi diyerek yola çıktık.

Bunların hiçbirini, bir diğerine tercih etmediğimiz için yola çıktık.

Bugün okyanus ötesi odakların Türkiye temsilcilerinin,

İthal ettikleri “Terörsüz Türkiye” kılıfına bakarken de

Neyin neye tercih edildiğini anlatıyor ve tam da buna itiraz ediyoruz.

Alnımız ak, başımız dik, kendimizden emin,

Şahsi çıkarlara ve siyasi hesaplara bulaşmadan Türk milletine gerçekleri anlatıyoruz.

Diyoruz ki Türkiye,

Cumhuriyet’in mahvolması pahasına

Sözde bir barış sürecinde harcanamaz!



Türkiye,

Vatandaşından esirgenen adalet ve umudu;

İktidarın geleceğini kurtarmak ve kalıcı hale getirmek amacıyla teröristlere bahşedemez!

Türkiye,

Şehit çocuğunun gözündeki yaşlar kurumamışken,

Şehit katillerini muhatap alacak kadar küçültülemez.

Türkiye,

Bizzat onu yönetenler,

Onu ölene kadar yönetmeye devam etsin diye,

Gayrı meşru bir Anayasa değişikliği için rehin alınamaz.

Erdoğan,

Terörsüz Türkiye, en büyük eserim olacak diyor.

Bunun ne manaya geldiğini birkaç gün önce

Bir başka teröristin ağzından öğrendik.

2015’teki hendek olayları sırasında,

Özel harekat şube müdürü ve beraberindeki iki polisimizi

Bomba ile şehit eden terörist aynen şunları söylemiş:

“Sayın Cumhurbaşkanı ve Bahçeli’nin başlattığı süreç barış yolunda yapılmıştır.

Oluşan barış ikliminden duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum.”

Terörist bu sebeple de mahkemeden beraatini talep etmiştir.

İşte bu, Erdoğan’ın

En büyük eserim olacak dediği “Terörsüz Türkiye”nin bir kısa özetidir.

Terörsüz Türkiye ambalajıyla millete yutturulmak istenen,

Meselelerin mesele edilmediği Türkiye’dir.

Türk milletinin hiçbir meselesinin,

Devleti yönetenlerin umurunda olmadığı bir Türkiye’dir.

Terörsüz Türkiye aldatmacası,

Teröristlerin iktidar ortağı yapılarak,

Onlara yeni fırsatlar yaratılan Türkiye’dir.

Bu konuda o kadar mahirler ki,

10 yılda bir başa sarıp aynı filmi oynatıyorlar,

Bu filme seyirci kalanlar da her seferinde güzel bir son bekliyorlar.

Tam 50 yıldır,

Hangi şartlar değişmiş ya da hangi şartlar devam etmektedir ki,

İmralı-Balgat-Beştepe buluşması sahneleniyor?

Kim kiminle hasretle kucaklaşıyor,

Kim kimin elini sıkarken sırtını kolluyor?

Ey Erdoğan,

Sen hangi Cumhurun reisisin?

Hangi ikbal için, Türkiye’yi 100 yıldır ayakta tutan bu seddi yıkmaya çalışmaktasın?

Bu nasıl bir iktidar tutkusu,

Nasıl bir iktidar tutsaklığıdır?

Sözde derinlerde boy verip, sığlıkta boğulanların;

Ülküsüne de ülkesine de ihanet edenlerin,

Milletin gerçeklerinden vazgeçip,

Emir aldıklarının yalanlarına dönüşenlerin hezeyanlarına kapılıp,

100 yıllık Cumhuriyetle nasıl değiş tokuş edersin?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten akıl,

Hevesleri belirsiz, sözleri imalı olanların,

Kararları şaibeli, amirleri meçhul olanların,

“Mayın Eşşeği” olmaz, olamaz!

Türkiye, düştüğü bir karış suda,

Gördüğü ilk yılana sarılanlarca değil,

Yılan oynatan zurnacılar tarafından hiç değil;

Her yılanın kafasını ezecek bir akıl tarafından yönetilmek zorundadır.

İYİ Parti bunun için vardır!

Hangi deliğe saklanırlarsa saklansınlar,

Hangi gücün himayesine sığınırlarsa sığınsınlar,

Tüm yılanların başı ezilecek ve ihanet bertaraf edilecektir.

Aziz milletim,

Vehamet her yanı kuşatmıştır.

Geçtiğimiz toplanan MGK’nın aldığı kararlar da bunu göstermektedir.

Artık devletin en üst kademelerinde dahi

Türk kimliğine, devletine, onun egemenlik haklarına,

Vatana ve Cumhuriyet’in niteliklerine dair bir tehdit algısı açıklanmamıştır.

Vatan mefhumu yerine,

Bölge dedikleri bir muhayyel coğrafya vardır.

Türk milleti yerine,

Millet dedikleri, genel geçer bir topluluk vardır.

Türk milletinin

7 yıldır mahkum edildiği ekonomik krizin ortaya çıkardığı vahametin,

Sosyal, ahlaki ve vicdani çürümenin dert edilmediği bir anlayış vardır.

Ülkemizin içine sızdırılan

Milyonlarca ne idüğü belirsiz kaçak,

MGK için artık bir tehdit değildir!

FETÖ sonrası, devlet kurumlarını aralarında paylaşan

Sözde tarikat,

Özde ise çıkar tüccarı olan şebekeler, tehdit değildir!

900 kilometrelik Suriye sınırımızın,

Üçte ikisini kapsayan PKK/YPG devleti oluşumu konusunda,

MGK’nın kırmızı çizgileri kaybolmaktadır!

Uyarıyorum,

Türkiye konjonktür ülkesi değildir.

Bekamız konjonktürel değil, ebedidir.

Bizim için,

Her şeyi tehdit kabul eden güvenlikçi-vesayetçi anlayışla,

Kendi iktidarının devamını sağlamak amacıyla,

Teröristlerle pazarlık yapmayı ve ortaklık kurmayı bile,

Devlet aklı diye satanlar arasında bir fark yoktur.

Türk vatandaşını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni öncelemeyen her kafa,

Bizim için vesayetçi kafadır ve aynıdır.

Cumhuriyet’i ve anayasal düzeni,

Postalla çiğnemek de,

Makosenle çiğnemek de bizim için birdir ve aynıdır.

İşte o yüzden parlamenter sistem diyoruz,

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem tezimizde ısrar ediyoruz.

Tek başımıza da kalsak, bu nedenle “tek adamcılığa” itiraz ediyoruz.

Tam da bu sebeple,

Aylardır bizlere zorla izlettirilen bu sirkin bir parçası olmayı reddediyor,

Senaryosu okyanus ötesinde yazılmış bu oyunun figüranı olmayacağımızı haykırıyoruz

Aziz Türk milleti,

Hukuk, hukuk diye sürekli tekrarladığımız şey,

Hepimizi koruyan iki yönlü bir şemsiyedir.

Birincisi, devleti ve işleyişini;

İkincisi ise vatandaşı, ekonomik ve sosyal ilişkileri, yani toplumu korur.

Birinin korunması,

Diğerinin suçluların eline bırakılabileceği anlamına gelmez.

Birisini korumak, diğerine göre daha evla değildir.

Ancak Türkiye’de hukuk,

İktidar sahiplerinin koltuklarını korumak üzere bina edilmiştir.

23 yıldır da bunun en marjinal örnekleri yaşanmaktadır.

Her yasa, her kavram ve değer bunun için eğilip bükülmektedir.

Suç ve suçlu, terör ve terörist kavramları bunların başındadır.

Aksi olsaydı,

Her on senede bir kahramanlar hain;

Hainler de kahraman ilan edilmezdi.

Suç, sadece devlete karşı girişilen bir fiil değildir.

Suç, topluma, yani vatandaşa karşı da işlenir.

Şimdi terörsüz Türkiye safsatası içerisinde

Büyük bir el çabukluğu ile komisyondan Meclise havale edilemeye çalışılan

İnfaz yasa tasarısı da bununla ilgilidir.

Kendilerinin bile sayısını unuttuğu yargı reformu ve af paketleri,

Her defasında adalete daha ölümcül darbeler vurdu.

Çünkü af, bir ortak vicdan muhasebesinin değil,

Mecliste ya da sandıkta bir iktidar muhasebesinin konusu olarak ele alındı.

3 senede bir vergi affı,

5 senede bir sosyal güvenlik affı,

7 senede bir infaz düzenlemeleri getirildi.

Kader mahkumlarının ve ailelerinin yüzü gülmesin mi?

Elbette gülsün.

Peki kurallara uyan vatandaşın yüzü ne olacak?

Vergisini veren, primini düzenli yatıran vatandaşı kim koruyacak?

Parası çalınan, malı mülküne el konulan vatandaşı ne koruyacak?

Evladını, anasını-babasını kaybedenlerin,

Hayat boyu bir eksiklik yaşayacak olanların adalet terazisini kim düzeltecek?

İşte saray iktidarının hiçbir zaman sormadığı soru budur?

Bir şey işlerine yarıyorsa, her şey yansın, yıkılsın demektedirler.

Bakınız,

Türkiye’de adaletin damarları kurumuş, kurutulmuştur.

Mahkeme, okul, hastane,

İşyeri, ev, sokak, çarşı-pazar hemen her yer adalete muhtaç,

86 milyonun tamamı adalete hasrettir.

Ey milletim!

Onlar istedikleri yerde dükkan açabiliyor,

Sen açamıyorsan, bu bir adalet sorunudur.

Onların üniversite mezunu çocuğu işe giriyor;

Aynı puan ve donanımda seninki giremiyorsa,

Bu da adalet sorunudur.

Sen kazancının yarısını devlete vergi diye verirken,

Onlar vergisiz kazancı kendine hak görüyorsa,

Bu da bir adalet sorunudur.

Bu ülkede 6 ay yatar çıkarım hesabıyla yolsuzluk yapılıyorsa,

Gasp, yağma çeteleri cirit atıyorsa;

Onlarla çektirdikleri fotoğraflarla,

Onlarla kurdukları ilişkilerle,

Bana kimse bir şey yapamaz diye,

Herkes ali kıran baş kesenliğe soyunuyorsa;

Yaralama, cinayet artık piyasa hizmeti haline geldiyse,

Ortada adalet sorunu da aşan bir durum söz konusudur demektir.

Daha da ileriye giderek söylüyorum:

Birileri kendilerini suç işleme imtiyazına sahip görüyorsa,

Birileri kendi adaletlerini temin ve tesise kendilerini mezun hissediyorsa,

Bu düzeni inşa edenler bilerek anarşiyi tetikliyor demektir.

Türkiye hukuksuz,

Türkiye adaletsiz,

Türkiye kanunsuzken,

Ve Türkiye, anarşiye doğru hızla sürüklenirken,

Sarayın en büyük eseri: “Terörsüz Türkiye imiş” öyle mi?

Bekleyin göreceksiniz!

Sizi Türk milletinin en büyük eseri Cumhuriyetle terbiye edeceğiz!

Aziz Türk milleti

Adaletsizlik zehirli bir atmosferdir.

Böyle bir iklimde de ekonominin iyileşmesi beklenemez.

Çünkü “Terörsüz Türkiye” maskesinin altında,

Yolsuz iktidar ve ortaklarının, yoksul Türkiye’si vardır.

İşte bu Türkiye’de iktidar,

Toplum düzenini ortadan kaldıracak her kötülüğe yol açıyorsa,

Kulak tıkıyor, gözlerini kapatıyor ya da sırtını sıvazlıyorsa,

Açları, suça yönlendiriyorsa;

Okumuşları cehaletle sindiriyorsa,

Kuralları bozanlar, kendi kurallarını dayatıyorsa,

Hoşgörüyü yok ediyor, tahammülsüzlüğü yüceltiyorsa,

Orada terörden de öte bir terör sorunu var demektir.

Bu ortamı besleyen iktidar ve ortakları

Bundan utanıyorlar mı?

Değiştirmeye talip oluyorlar mı?

Hayır!

Çünkü kendilerine yağmayı hak görüyorlar.

Yağmacılarla kendilerini aynı oyunun içinde konumluyorlar.

O yüzden bu çürümüş düzeni değiştirmek ve iyileştirmek için

Hiçbir şey yapmazlar ve yapmayacaklar.

Aksi olsaydı,

“15 bin TL emekli maaşı yeterli değil. Bunu 100 bin TL yapsak ne olur?

Yapabiliriz. Merkez Bankası elimizde, para basar dağıtırız. Para basarak refah artsaydı, dünyada açlık kalmazdı”

diyebilecek bir yüzsüzlüğe erişemezlerdi.

Kıymetli misafirler,

Her hafta Türkiye’nin il ve ilçelerini dolaşırken,

İşsizler ve onlar gibi geçinemeyen çalışanların feryadını işittiğimiz kadar,

İşverenlerin, üreticilerin de halini görüyoruz.

İktidarda kalmak için her formülü deneyenler,

Üretici için hiçbir formül üretmiyorlar.

İktidarda kalmak için Türk vatanını ticarete konu edenler,

Tüccarın sorunlarıyla ilgilenmeye tenezzül etmiyorlar.

Ekonomi dediğin sadece kurlardan, faizlerden, tablolardan ibaret değildir.

Ekonomi, sofradaki ekmek kadar, bir memleketin onurudur.

Ekonomi işleyen fabrika olduğu kadar, işleyen fikirler ve yeniliklerdir.

Ekonomi, bugün daha iyi yaşamak isteği olduğu kadar,

Yarınları besleyen bir umuttur.

Sanayicinin dirayetini,

Esnafın sabrını, çiftçinin alın terini bu kadar zorlamanın,

İstismar etmenin sonu kimse için hayırlı olmayacaktır.

Geçen hafta ziyaret ettiğimiz

Türkiye’nin demir-çelik merkezi olan Karabük’te de durum aynıydı.

Üreticimiz çalışmak ve ülke ekonomisine daha fazla katkıda bulunmak istiyor.

Filyos limanı ile demiryolu bağlantısının kurulmasını,

Varolan bağlantının arttırılması ve geliştirilmesini talep ediyor.

Bu sayede maliyetleri düşürerek, istihdamını arttırmak istiyor.

Ölü yatırımlara harcadığınız

Yüz milyarlarca dolar yerine

Bir lojistik merkez yapılmasını talep ediyor.

Çünkü demir-çeliğin kalbinin attığı Batı Karadeniz’de

23 yıllık iktidarınız döneminde

Serbest bölge kurmadınız, liman, antrepo ve depolama alanları inşa etmediniz.

Dahası da var.

Türkiye’de her sektörün başına bela olan enerji fiyatları,

Özellikle demir-çelik sektörünü etkiliyor.

Vardiyalar gece yapılıyor. Bu da çalışma saatlerini kısıtlıyor.

Bu noktada, üretici, iş kanununda bir düzenleme talep ediyor.

Türkiye’de bugün tarım, sanayi, lojistik, turizm her sektörde

Büyük bir finansman sorunu yaşanmaktadır.

Üreticilerin çekleri bankalarda kalmıştır.

Kredi sağlanamamaktadır.

Kamu bankaları da taleplere kapılarını kapatmaktadır.

Buradan Türkiye ekonomisini yönetenlere

Baş ya da yamak ekonomistler her kimse onlara sesleniyorum:

Gazeteleriniz aracılığıyla, kayıkçı kavgaları yapacağınıza,

Piyasanın artık çatırdayan çarklarının dönmesi için müdahalede bulunun.

Üreticinin finansman krizini çözün.

Bu insanlar batarsa,

Sizi hiçbir Trump, hiçbir Netanyahu, hiçbir terör örgütü kurtaramaz.

Türkiye olarak biz de bu yıkıntının altında kalırız.

Giderayak işinizi yapın.

Bari ahiretinizi kurtarın!

Aziz milletim,

İktidar biliyorsunuz, önümüzdeki 10 yılı aile ve nüfus 10 yılı ilan etti.

Nüfus felaketi yaşattıkları yetmedi,

Şimdi de 10 yıllık bir aile felaketi yaşatacaklarını ilan ettiler.

Peki bu ülkede her üç çocuktan biri yoksulken mi aile 10 yılı?

7 milyondan fazla çocuk yoksulken,

Okula aç, kalem-deftersiz giderken mi?

TÜİK’in “Aile Raporu”na göre

Hanelerin yüzde 20’sinden fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Her 3 hane halkından 1’i kötü barınma koşulları altında yaşamını sürdürüyor.

Çatıları sızdırıyor, duvarları küflü, pencereleri çürük evlerde oturuyor.

Sosyal yardımlarla ayakta kalan kişi sayısı neredeyse 15 milyondur.

“Sosyal ve Ekonomik Destek” kapsamında yardım alan çocuk sayısı

10 yılda üç katına çıkmıştır

Çocukların yüzde 40’ı yoksulluk riskiyle karşı karşıyadır.

Ailelerin yüzde 10’u çocuklarına yeni kıyafet alamıyor,

Bırakın eti balığı tavuğu,

Onlara meyve ve sebze yediremiyor.

Türkiye’deki 15 yaş grubundaki öğrencilerin yüzde 20’si,

Haftada en az bir gününü hiç yemek yemeden geçirmekte;

Her beş çocuktan biri okula aç gitmektedir.

İşte Erdoğan ve avanesinin “Yeni Türkiye” masalları ile

Ülkeyi getirdikleri durum, milletimize reva gördükleri yaşam budur.

Aile yılında bize yaşattıkları da budur.

Bu düzen değişmelidir!

Bu gidişat sonlandırılmalıdır!

Türkiye başına bela olmuş en büyük felaketten,

Recep Tayyip Erdoğan iktidarından kurtarılmalıdır!

Aziz milletim;

Sesime kulak ver.

Terörün hedefi nedir?

Dirliği- düzenimizi bozmak.

Bunu amaçlayan her adım, aslında terörle ittifak eden adımdır.

Bugün ülkemize şöyle bir bakın;

Ailelerimizdeki huzur için, mutfaklardaki yangından daha büyük bir tehdit var mıdır?

Yüzbinlerce mutfağa et girmiyor,

Tencereler kaynamıyorsa, kim daha büyük bir beka sorunundan bahsedebilir?

Terör neyi hedefler?

Ülkenin bugününün ötesinde yarınını hedefler.

Yarınımızın sigortası gençlerimizin içine düşürüldüğü,

Umutsuzluk, çaresizlik, işsizlikten daha ağır bir tehdit var mıdır?

Bakın bayram geliyor.

Dedeler, anneanneler, babaanneler torunlarına harçlık verebilmek için

Kara kara hesap yapıyorsa,

Geleneklerimiz göreneklerimize bundan daha büyük bir hasar olabilir mi?

Bir millet dünyanın en yüksek enflasyonu altında eziliyorsa, söyler misiniz, hanelerin huzurunu bozan bu keşmekeşten daha ağır bir tehdit olabilir mi?

Bir ülkede, asgari ücret ortalama ücret olmuşsa,

Ve o ücret de açlık sınırının altındaysa,

O ülkenin çalışma barışı daha nasıl bir hasar görebilir ki?

Terörün hedefi Türkiye’nin istikrarını, Türk milletinin huzurunu bozmaktır.

O yüzden;

Liyakatsizlik de bir terördür, hırsızlık da…

Hukuksuzluk da bir terördür, adaletsizlik de…

Yasaklar da bir terördür yolsuzluk da…

İktidarın görevi, ülkemizi ve milletimizi bu tehlikeden korumak, düze çıkarmaktır.

Milleti değil şahsı önceleyen hesapları bu yüzden reddediyoruz.

Milletimizin gelecek kaygısı ortadan kalkmadan,

Gençlerimizin yüzü gülmeden,

Emeklilerimiz nefes almadan,

Emekçilerimiz alın terinin karşılığını görmeden,

Çiftçilerimiz, besicilerimiz emeğinin hakkını almadan,

İş dünyamızdaki iflaslar, konkordatolar sona ermeden,

Kimle neyin pazarlığını yaparsanız yapın,

Huzurlu ve terörsüz bir Türkiye’den bahsedemezsiniz.

İlla da AÇILIM yapacaksanız,

Önce gözlerinizi ve kulaklarınızı açın,

Milleti görün, milleti duyun!

İlla da masa kurup, ÇÖZÜM bulmak istiyorsanız,

Milletin dertlerini çözün!

İşte size sendikalar,

Oturun, emekçilerin sorunlarını çözüp, iş barışı sağlayın.

İşte size emekliler.

Kulak verin. Yıllarca hizmet etmiş insanlarımızın dertlerine ÇÖZÜM bulun.

İşte size iş dünyamız.

Krediye ulaşamıyorlar. Fabrikalarını ülke dışına taşıyorlar. Kapılarına kilit vuruyor, işçi çıkarıyorlar.

Masayı kurun, dinleyin, yatırımcıların, iş insanlarının sıkıntılarına ÇÖZÜM bulun.

İşte size gençlerimiz.

Alın karşınıza, derdin nedir diye sorun.

Kendi vatanları dururken, neden başka ülkelerde gelecek hayali kuruyorlar anlayın.

Arayacaksanız, Türkiye’nin geleceği gençlerin sorunlarına ÇÖZÜM arayın.

Yoksa teröristin derdi de hedefi de belli.

Masa kurmanıza da gerek yok.

Devletin askerine, polisine, korucusuna, mühendisine, öğretmenine, gencine, işçisine, köylüsüne kurşun sıkanların niyetleri de,

Bu işe nasıl çözüm bulunacağı da belli.

Gencine kulak vermiyor, İmralı’daki caniyi can kulağıyla dinliyorsun.

Emeklini azarlıyor, Kandil’den gelen mesajı kutsuyorsun.

İş insanlarını, seçilmiş belediye başkanlarını, gazetecileri, gençleri adliyelere aldırıyor, teröristleri dışarı salmaya hazırlanıyorsun.

Hatta, hakaret ettiler diye falcıları bile cezaevine attırıyor,

Ama üç kahramanımızı şehit eden bombayı yapan,

Ve 4 kez ağırlaştırılmış müebbet alan alçağın tahliye edilmesine sessiz kalıyorsun.

Bu nasıl bir aymazlıktır.

Soruyorum;

Ey Recep Tayyip Erdoğan, sen kimin yanındasın, kime hizmet ediyorsun.

Kime el uzatıyor, kime savaş açıyorsun?

Ben size söyleyeyim;

Sayın Erdoğan, ona bir kez daha adaylık yolu açabilecek kim varsa ona el uzatıyor.

Diyor ki, “Benim yeniden aday olmak gibi bir derdim yok.”

Herkes gibi ortağı da

“Gidemezsin, bırakamazsın, sensiz olmaz” repliğini sarf ediyor.

Oysa işin aslı başka. Sayın Erdoğan aslında diyor ki;

“Ben tüm önlemleri aldım.

Şirket gibi yönettiğim devleti terör örgütüyle eşitledim,

DEM’i koalisyona ortak yaptım,

Olası rakiplerimi içeri attırdım,

Canımı sıkana soruşturma açtırıyorum,

Yargı sopasıyla milleti korkutuyorum.

Medyanın tepesinde ise Demokles’in kılıcını sallıyorum.

Dolayısıyla, benim yeniden aday olmak gibi bir derdim yok.

Ben zaten gerekin her şeyi yaptım,

Geriye prosedürler kaldı.”

Evet, dediğinden çok anlattığı budur.

Siyaset iddiadır, sözdür.

Ama bir de milletin devletiyle yaptığı toplumsal sözleşme var ki, adı Anayasa’dır.

Buradan bir kez daha hatırlatıyorum;

O sözleşmeye göre, Recep Tayyip Erdoğan’ın bir daha aday olabilmesinin yolu yoktur.

Onun dışında tevessül edeceği her yol yasadışıdır, gayr-ı meşrudur.

İşte bu gayrimeşruluk AKP-MHP’yi PKK ile anayasa yapmaya kadar götürmüştür.

Bunun hazırlıkları sürdürülmektedir.

Akıllarınca hedefleri,

Hazırladıkları anayasayı DEM iş birliğiyle geçirmektir.

Şunu herkes bilmelidir ki,

Biz bu kuşatmayı yaracağız,

Bu hezeyanlara geçit vermeyeceğiz,

Korku duvarlarını yıkacağız,

Ve bu abulukayı dağıtacağız

İnatla, inançla, imanla Türk milleti diyeceğiz,

Ebediyen var olsun Türk vatanı diyeceğiz,

Cumhuriyete karşı kurulan bu en büyük kötülüğü de biz ezip geçeceğiz.

Bu yolda güvencemiz millet,

Rehberimiz tarih,

Dayanağımız şehitlerimizden aldığımız ilham,

Yardımcımız Allah’tır.

Başaracağız, başaracağız, başaracağız!

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.