
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM Genel Kurulu'ndaki bütçe görüşmelerinde konuştu. Hükümetin bütçe teklifinde 19 trilyon liralık devasa bir harcama yetkisi istediğini dile getiren Dervişoğlu, "Geçtiğimiz 8 yılda olduğu gibi serveti harcayan ile serveti harcanan arasında hiçbir ilişki bulunmuyor" dedi. "Önümüze gelen bu tablo; bir bütçe cetveli değil topuzu kaçmış bir vicdan kantarıdır” diyen Dervişoğlu, Cumhurbaşkanlığı'na ayrılan bütçeye ayrı bir parantez açtı. "Bütçe ve örtülü ödenek öngörülerini alt alta koyduğumuzda korkunç bir tablo çıkıyor" diyen Dervişoğlu, "2026’daki günlük harcama 60 milyon lira. Yani; saatte 2,5 milyon, dakikada ise 41 bin liradır. Buna göre; sarayın her bir dakikası için 2 asgari ücretli, tam 1 ay çalışmaktadır" ifadelerini kullandı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un oturum başlangıcında yaptığı Terörsüz Türkiye açıklamalarına sert çıkan, sürece tepki gösteren polis memuruna ise destek veren Dervişoğlu, "Size de bütçenize de hayır diyoruz" şeklinde konuştu.
2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun teklifleri ile ilgili olarak, İYİ Parti’nin görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi en samimi duygularımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, sabah saatlerinde gerçekleşen bir saldırı sonucu şehit olan
Özel Harekat Polisi kardeşimiz Emre Albayrak’a, Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Görüşülen bütçe;
Aynı zamanda, bir yılın “Siyasî muhasebesidir”.
Bu sebeple, konuşmama;
Dünyamızı, bölgemizi ve ülkemizi etkileyen;
“Fay hatlarını” ele alarak, başlayacağım.
Bugünün dünyasında, “dramatik değişimlere” tanık oluyoruz.
Soğuk Savaş sonrasında hakim olan “Geçici İyimserlik”, geçmişte kalmıştır.
Küreselleşme kavramı ise “Etkileri ve sonuçlarıyla” sorgulanmaktadır.
“Evrensel norm” olarak kabul görmüş birçok ilke de itibarsızlaşmıştır.
“Uluslararası hukuk”, kolayca göz ardı edilmektedir.
“Küresel ticaret”, koruma duvarları ile sınırlandırılmaktadır.
Böyle bir atmosferde, doğal olarak “güvenlik kaygıları” yükselmektedir.
Çatışma alanlarının, en uzağında olduğu var sayılan devletler bile;
“Askeri harcamalarını” arttırmaktadır.
“Diplomatik Kural ve Teamüller”, yok sayılmaktadır.
Böylece; yaşanan tüm gerilimler kolayca tırmanmakta,
Sıcak çatışmaları önlemek ve sınırlamak daha da zorlaşmaktadır.
Ancak, tüm bu tabloyu;
“Küreselleşmenin Sona Ermesi” diye okumak, doğru olmayacaktır.
“İkili Bir Düzenden”, hatta bir “İKİLEMDEN” bahsedilmesi gerekmektedir.
Çünkü tüm bunlar olurken,
Küresel ticaret büyümekte,
Enerji, teknoloji ve madencilik başta olmak üzere,
“Yeni İş Birliği Ağları” örülmektedir.
Öte yandan;
Küreselleşmenin, olumsuz etkileri de sürmektedir.
Terör, kitlesel göç, dijital manipülasyon ile çevre ve iklim sorunları,
Tüm coğrafyaları etkilemektedir.
Açıktır ki; tehditler, daha asimetrik hale gelmiştir.
Ve ülkeler, kendilerini bu tehditlere karşı korumak için;
Çareyi yeniden, “Ulus Devlette” aramaktadırlar.
Ancak;
“Neo-liberal” tahribat neticesinde
Geri dönen, geriye dönülen, çoğunlukla baskı ve zor aygıtlarıdır.
Bu çelişkili ve çetrefilli dönemde;
Dış politikanın, iç politikaya tahvil edildiğine tanıklık etmekteyiz.
Dış politikada;
“Emperyalizmin ve İr-redantizmin”,
İç politikada ise;
“Despotizmin ve otokrasinin” yeni biçimlerini görmekteyiz.
ABD’den Çin’e, Rusya’dan Türkiye’ye, İtalya’dan Macaristan’a kadar,
Farklı düzeylerde, “Benzer Durumlar” söz konusudur.
Kısaca;
Güvenlik riskleri, güvenlik ihtiyaçlarını beslerken;
Aşırı güvenlik arzı da demokratik kurumları ve süreçleri daha da sakatlamaktadır.
Bu kapsamda dünyanın,
Yeniden tarihsel bir kısır döngüye kapılma ihtimali, artmaktadır!
Zira, güçlü, istikrarlı ve rasyonel yönetim talebi arttıkça,
Bu hükûmetlerin, “Ellerindeki Gücü” hoyratça kullanma ihtimalleri de artıyor.
Belirsiz, tekinsiz ve kaygılarla yüklü toplumlar, manipülasyona çok daha açık hale geliyor.
Güvenlik gerekçelerinin arkasına sığınılarak,
Denge ve denetim mekanizmaları, bertaraf ediliyor.
Dolayısıyla;
Böylesi zorlu zamanlar, ülkeler için bir yol ayrımı niteliğini taşır.
Reelpolitik anlayışın, yeniden yükseldiği bu dünyada,
Duygusallığa, ideolojik takıntılara, hayalperestliğe,
Kimlikçiliğe, hamasete, romantik heveslere,
Değerli yalnızlıklara, derinlikli fantezilere yer yoktur!
İktidarlardan beklenen, “Fayda-Maliyet Analizini” doğru yapmasıdır.
Muhalefete ve “bir bütün olarak millet aklı ve iradesine” düşen ise;
İktidarın, şahsi ve siyasi hesaplarının,
“Karar Alma Süreçlerini Belirlemesine”, izin vermemektir.
Bu açıdan, Türkiye’nin de asıl imtihanı budur.
Şimdiye kadar üzülerek söylüyorum ki;
Türkiye’yi yöneten iktidar,
Uluslararası sistemdeki dönüşümleri ve güvenlik ihtiyaçlarını,
Defalarca kez istismar etmiştir.
Konuşmanın sınırları bakımından, tek bir örnekle yetineceğim.
Düşen Rus uçağının üstüne,
Kutusunu bile açmadığımız, S-400 hava savunma sistemini satın alarak,
Parasını ödediğimiz F-35 projesinden dışlanmamız, bunların başında gelmektedir.
O günlerde;
Adeta, tek koruyucumuzun, S-400 sistemi olduğu söyleniyor,
Yapılacak, “Teknoloji Transferi” anlatılıyordu.
Neticede, 8 Aralık 2025 tarihi itibariyle elimizde;
Ne kullanabildiğimiz gelişkin bir hava savunma sistemi,
Ne de aldığımız ya da ürettiğimiz bir savaş uçağı yoktur.
Üstelik F-35 projesinden çıkmamızın, asgari maliyeti 15 milyar dolardır.
Bunları, niye hatırlattım?
Kaynak arıyorsunuz ya,
İşte size, buhar olmuş bir kaynak örneği!
Devam edeyim…
Şimdi, “İsrail Tehdidinden” bahsediyorsunuz!
Bakıyoruz;
İran’ı, yüzlerce kilometre öteden, F-35’ler ile vuruyor.
Ege’de ve Akdeniz’de, Yunanistan’ın şeytani emellerini işaret ediyorsunuz!
O da F-35’lerine güveniyor.
Peki, siz ne yapıyorsunuz?
ABD’ye, “bari F-16 ver” diyorsunuz.
Bunun için de sayısız kapitülasyonun yanında,
30 milyar dolarlık “Yolcu Uçağı Almayı” taahhüt ediyorsunuz.
Medyanızda;
İngiltere’yi, her taşın altındaki şeytan diye taşlatıyor,
Sonra da onların başarısı oldukça şüpheli olan savaş uçaklarını almak için;
11 milyar dolarlık anlaşma yaparak,
Misliyle para veriyorsunuz!
Soruyorum:
Tüm bunlar, ulusun güvenliğini mi?
Yoksa iktidarın güvenliğini mi sağlamak içindir?
Sırf buraya kadar,
Vergi mükelleflerinin sırtına yüklenmiş,
Ve buhar olan, “50 milyar dolardan” bahsediyorum.
Eğer, başka türlüsünü yapabilseydiniz,
Bugün, bu bütçe görüşmesinde,
“Geliştiriliyor” diye, hepimizin övündüğü, yerli silah sistemlerimizin,
Çoktan silahlı kuvvetlerimize yapılan, teslimatlarını konuşacak,
Dost ve kardeş ülkelere ihracatının, getirilerinden bahsedecektik.
Bugünse, bize kalan;
Boşa harcanan paralar ve geri gelmeyecek “Tam 10 yıllık zaman”!
Ortaya çıkan risk ve kırılganlığı,
Hiçbir iletişim çalışması, telafi edemez!
Yarın, Allah korusun, bir büyük çatışma çıkarsa,
“Kusura bakmayın, 2030’a kadar savaşamayız” mı diyeceksiniz?
Mola mı isteyeceksiniz?
Türkiye, bekası üzerine zar atılacak, bir memleket değildir.
Bu vatanı, “uzak akrabanızdan miras kalan tarla görmekten” artık vazgeçin!
Güvenlik riskinin, böylesine yüksek olduğu bir dünyada,
Türkiye’de hükumetin;
Böyle irrasyonel adımlar atma,
Böyle fahiş hatalar yapma lüksü yoktur!
Milletin karşısına çıkıp oy isterken;
Kendilerini, ulusal güvenliğin ve bekanın teminatı olarak sunanların,
Onu böyle hoyratça harcamasının, mantıklı bir açıklaması da yoktur!
Bugün, vatandaş olarak;
Hepimize ait ortak servet olan,
“Beytül mal için” toplanmış bulunuyoruz.
Yüzyıllardır olan ve olması gereken şey,
Parayı harcayan kim ise,
Paranın asıl sahibine, hesap vermesidir.
Parlamentonun, varlık gerekçesi de budur.
Gelin görün ki;
Harcamanın sorumlusu olan Sayın Cumhurbaşkanı,
Bütçeyi sunmak üzere milletin seçilmiş vekillerine,
Kendi tayin ettiği yardımcısını yollayarak,
Her zamanki gibi teşrif buyurmamışlardır.
Ortadoğu’nun meşruiyet pazarından, “takviye aramak” yerine,
Devlet ve millet düsturuna saygı duyarsanız,
Başka yerlerde “Meşruiyet Pazarlıkları” yapmak zorunda kalmazsınız.
Tekerleme yaptığınız ama anlamını unuttuğunuz “Yerlilik” böyle bir şeydir.
Millilik ise; milletin meclisinden başlar.
O sebeple bugün burada,
İktidarın, programdan çok propaganda olarak gördüğü ekonominin,
Sadece rakamlarını değil,
Her gün yüzümüze tokat gibi çarpan, “Hakikatlerini” ele almak üzere konuşacağım.
İktidar, kürsülerde sürekli bekadan, güvenlikten ve büyüyen Türkiye’den bahsediyor.
Doğrudur!
İlgili rakamlardan da bu büyüme “fazlasıyla” görülüyor.
Ancak büyüyenin;
Yurdum insanının, “rızkı ve umudu” olmadığı kesindir.
Ballandıra ballandıra anlatılan aslında,
Toplasanız ancak bin odayı dolduracak kadar kişinin servetidir.
O bin hanenin, “Servetinin Kaynağı” ise;
26 milyon hanenin, 85 milyon vatandaşın “hakkı ve emeğidir”.
Bu gasp rejimini de “Yeni Türkiye” ambalajıyla sunuyorsunuz!
Kurduğunuz bu rejimin adı, “Yeni” değil, “Eşitsiz Türkiye’dir”!
Eşitsizliğin bedelini ödeyen ise;
Tükenen, “Tüketilen Türkiye’dir”!
Bu sebeple, bütçenizin ismi de bize göre “Tükeniş Bütçesi’dir”!
Alt alta sıralanan “Bol sıfırlı rakamların”, “Rengârenk tabloların” hiçbiri,
Çeyrek asırlık yetersizliğinizi,
8 yıldır, derinleştirerek yönettiğiniz, “Sürekli Krizi” gizleyemiyor.
Çünkü hakikat;
“Korkuyla ve Baskıyla” susturulmak istenen Türkiye’nin,
Sessiz ve öfke dolu çığlıklarındadır.
Siz artık, o çığlıkları duyamayacak haldesiniz.
Hakikat;
Siftahsız esnafın,
Güvencesiz çalışanın,
İstikrarsız piyasanın hakikatidir.
Hakikat,
“Sahipsiz Türkiye’dir”!
Bu bütçe teklifinde, hükümet;
19 trilyon liralık, “devasa bir harcama yetkisi” istiyor.
Geçtiğimiz 8 yılda olduğu gibi,
“Serveti Harcayan” ile “Serveti Harcanan” arasında, hiçbir ilişki bulunmuyor.
13,8 trilyonluk vergi gelirinin kaynağı vatandaş!
Bütçenin en büyük kara deliği ise;
2,7 trilyon liralık faiz gideridir!
Faiz giderinin bütçeye oranı, 10 yılda neredeyse 2’ye katlanmıştır.
Yani daha en başından;
2026 bütçesinin 7’de 1’i yatırım ve üretim yerine, faiz lobilerine aktarılacaktır.
Netice ise;
Bütçe açığı, yüksek maliyetli borçlanma, yüksek enflasyon ve alım gücünün çöküşüdür!
Emekliye gelince, ‘‘Kaynak YOK!’’
Öğretmene gelince, ‘‘Bütçe YÜKÜ!’’
Asgari ücretliye gelince, ‘‘Enflasyon ARTAR!’’ denmektedir.
Sıra; “Sarayın Harcamalarına” gelince;
“Tasarruf’’ söz konusu olmadığı gibi,
“Kaynak SORUNU” da yaşanmamaktadır.
Önümüze gelen bu tablo;
“Bir bütçe cetveli değil, topuzu kaçmış bir vicdan kantarıdır”.
Bir de;
Nereye gittiği belli olmayan, ‘‘Örtülü Ödenek’’ meselesi hortlamıştır.
2026 yılında, bu ödenekten harcanacak paralarla,
Kaç yangın uçağı alınabilir,
Kaç depremzedeye ev yapılabilir,
Kaç çocuğa ‘‘öğlen yemeği” verilebilirdi?
İktidar, buna da “devlet sırrı” adını takmıştır.
Cumhurbaşkanlığı’na ayrılan, “bütçe ve örtülü ödenek öngörülerini” alt alta koyduğumuzda
korkunç bir tablo çıkıyor.
2026’daki günlük harcama 60 milyon lira.
Yani; saatte 2,5 milyon, dakikada ise 41 bin liradır.
Buna göre;
Sarayın her bir dakikası için,
2 asgari ücretli, tam 1 ay çalışmaktadır.
Bakanlık bütçelerine, Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan;
Yani, “Ekmeksiz Türkiye’den” başlıyorum.
Hükümetin, bu alanda görünen tek hedefi;
Çiftçinin, tasını toprağını toplayıp, tarlasını terk etmesidir!
Tarım Kanunu’nun, 21. Maddesinde;
“Tarımsal desteklemeler, milli gelirin yüzde 1'inden az olamaz.” yazmasına rağmen,
2026 için öngörülen oran, sadece binde 2’dir.
Kanun ‘‘yüzde 1’’ diyor. Ortada gıda krizi var, siz ‘‘binde 2’’ veriyorsunuz.
Sadece 2026 yılında;
Çiftçinin cebinden gasp ettiğiniz destek miktarı; 604 milyar Türk lirasıdır.
Esirgediğiniz destek miktarıyla;
Yol açtığınızın zararın, farkında bile değilsiniz.
Üretim çöktü, çiftçi borç batağında!
Çiftçinin kredi borcu; geçen yıla oranla %43 artarak
1 trilyon 130 milyar liraya ulaştı.
Son 20 yılda; çiftçinin geliri 1 lira, borcu ise 7 lira artmıştır.
Buğday ekim alanlarımızın, %27'sini kaybettik.
Nüfusumuz, 2000’den bugüne %26 artarken,
Kişi başına düşen buğday üretimi, %22 azalmıştır.
Vatandaş, et yiyemiyor, et!
Üretici, maliyetler yüzünden; anaç hayvanlarını kesime gönderiyor!
Gıda enflasyonunda, “Dünya Şampiyonluğuna” oynuyoruz!
OECD ülkelerinin ortalaması, %5 iken, Türkiye'de %27.
Dünya sıralamasında;
Hemen üstümüzde, “başarısız devlet” olarak addedilen Haiti,
Hemen altımızda ise, yıllardır savaşta olan Ukrayna var!
Bir de utanmadan; ‘‘Kuraklık Var!’’ denilmektedir.
Bu; “Meteorolojik” değil “Fikri Kuraklıktır!”
Açıkça, yönetememe sorunudur!
Tarlaları saran zararlılara karşı hiçbir şey yapılmamaktadır.
Pardon! Muhteşem bir proje geliştirmiştiniz!
“Çocuklara; böcek toplamaları karşılığında, bisiklet hediye etme!”
Bu vizyonerliğinizi ayakta alkışlıyorum ve fevkaledenin fevkinde bulduğumu ifade ediyorum.
“Gıdasız Türkiye” gibi, “Susuz Türkiye” de bir sonuçtur.
Devlet Su İşleri, suyu yöneterek;
Çiftçinin maliyetini düşürüp, su kaybını önleyecek teknolojik dönüşüm yerine,
Müteahhitlik hizmetine odaklanmış, vizyonsuz bir kuruma dönüşmüştür.
Ormanların ne hale geldiğini ise;
Yaşayarak gördük!
Ormanlarımız artık ikiye ayrılıyor;
Ya, yok edilip maden sahası olacaklar,
Ya da inşaata açılacaklar.
İnşaata gelirsek;
Her biriniz, “Mücahitken Müteahhit oldunuz!”
Ancak çeyrek asırdır, bir şantiye rejimi ile idare edilen,
Beton dökülmeyen, imara açılmayan yeri kalmayan, Türkiye’de
Vatandaşlar, başını sokacak yuva bulamıyorlar.
İnsanımız, evsizdir!
2002 yılında, hane halkının ev sahiplik oranı %73 iken,
Bugün, %55’e düşmüştür.
Elinizdeki rakamlar, konut sayısının arttığını yazıyor,
Ama kurduğunuz rant düzeni;
Millete yuva kurmayı değil, emlak baronlarına stok sağlamayı hedefliyor.
Konut, Türkiye’de zenginlerin hobisine dönüşmüştür.
Ev sahibi olanlar, evsizler değil,
2’nci, 3’üncü, 5’inci evini alanlardır!
“Deprem kader”, “Mülk Allah’ın” diyerek
Deprem evleri yapıyorsunuz.
Yaparken de bağdakini dağa kovuyorsunuz.
Gözü kara bir cüretle, tapulara el koyuyorsunuz!
‘‘Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut hamlesi’’ diyerek,
Kürsülerden, müjdeler veriyorsunuz.
Rakamlar ise, başka bir hikâyeyi anlatıyor,
Yarattığınız derin yoksulluğu ve çaresizliği haykırıyor.
Komşu şehre, “yürüyerek yarım saat” mesafede konumlandırdığınız,
500 bin sosyal konut projesine, 5 milyon 314 bin vatandaş başvurdu.
Bu bir başarı tablosu değil, “iflas” belgesidir!
Politikalarınızla yarattığınız; ‘‘Evsiz Türkiye’’ gerçeğinin ta kendisidir!
Anayasal hak olan “Barınma Hakkını”, şans oyununa çevirdiniz!
2022’de, 8 milyon vatandaşımızın başvurduğu;
İlk evim projesinde de aynı şeyi yaptınız.
Siz, arsalar hazır dediniz,
Vatandaş başvurduğunda ise;
“Henüz tahsis edilmiş arsa yok” yanıtını aldı.
Ortada tek bir ev yok!
Yaptığınız, apaçık;
Kul hakkı yemektir!
Garibanın hayalleriyle oynamaktır!
TOKİ’nin, inşaat kapasitesi;
Yıllık ortalama, 70 bin konut iken hiçbir teknik altyapı olmadan,
Şimdi de çıkıp;
‘‘Önümüzdeki 5 yılda, her yıl 100 bin konut yapacağız’’ diyorsunuz.
Ekonomik olarak;
Görece daha iyi geçmiş 22 yılda yapamadığınızı, bugün nasıl yapacaksınız?
Bir de;
“Dar gelirliye, kiralık konut” vaadiniz var ki,
Bu artık; milletin aklıyla açıkça alay etmektir!
Milyonlarca insan;
-Fahiş kiralar altında ezilirken,
-Sokakta kalma korkusu yaşarken,
Yapılacak olan 500 bin konutun, 15 bin tanesi, kiralık olarak verilecekmiş.
Milyonlarca kiracının, “Kan Ağladığı” bir ülkede;
“15 bin kiralık konut’” müjdesi vermek,
Yangına, bir bardak suyla gitmektir.
Siz, çılgın projelerle uğraştıkça,
Emin olun ki; o yangın sönmeyecektir.
Deprem kuşağındaki bir ülkede yaşarken,
Bilim insanları, her gün bas bas bağırırken,
Bu bütçede; “Deprem Dirençli Kentler” için ayrılan pay nedir?
“Kentsel Dönüşüm” adı altında;
Yoksulun, riskli evini yenilemek yerine,
Rantı yüksek bölgelerde, lüks rezidanslar dikiliyor.
Yıkılmayı bekleyen, “Tabut Evlerin” dönüşümü içinse “Kaynak YOK!”
Ama halen, “Kanal İstanbul’un” hayaleti çağırılıyor.
Şehircilik anlayışınız;
İnsanı yaşatmak değil, müteahhitlerinizi abad etmek!
Barınma hakkını, piyango biletine indirgemek!
Deprem güvenliği için değil, bitmeyen imar rantı için,
Çocuklarımızın parklarını, deprem toplanma alanlarını AVM’lere açan,
Kamu arazilerini, sosyal konutlar yerine villa ve rezidanslara tahsis eden,
Vatandaşa gelince de;
“Ya kurada çıkarsa” diye umut tacirliği yapan bu zihniyeti, reddediyoruz.
Önünüze gelen ÇED raporlarının, neredeyse tamamına ‘‘Olumlu’’ kararı veriyorsunuz!
Tarım arazilerimize, “Zehir Saçan Tesisler” kuruluyor, tereddüt etmeden imza atıyorsunuz!
Bu bütçede; “İklim Değişikliğiyle Mücadele” kalemine ayrılan para komiktir!
Avrupa’nın plastik çöpünü getirip;
Adana’nın bereketli topraklarına dökerken, vicdanınız bile sızlamamaktadır.
“Sıfır Atık” diyerek, şov yaparken,
Türkiye’yi, küresel atık çöplüğüne çeviriyorsunuz.
Konuşmamın başında söyledim.
“Türkiye siftahsızdır”.
“Çarşı-pazar, itimatsızdır”.
“İhracatta rekor kırdık” diye, alkış beklerken,
İthalatın, bu ülkeyi nasıl yuttuğunu,
Dış ticaret açığının, nasıl bir kara deliğe dönüştüğünü konuşamıyorsunuz!
Gerçekler acı!!!
2025'in ilk 9 ayında, “67 milyar Dolar” açık verdik.
Yıl sonu beklentisi ise; “93 milyar Dolar”.
Bu açık; milletin geleceğinden, evlatlarımızın rızkından gitmektedir!
Türkiye, küresel markaların “Fason Üretim Atölyesine” dönüştürüldüğü için bu açık verilmektedir.
Yükte ağır, pahada hafif ne varsa biz satıyoruz.
Teknolojiyi ve katma değeri yüksek ürünleri, yabancıdan alırken,
Doldurmakla övündüğünüz konteynerlerin içindeki malların değeri yerlerde sürünüyor.
İşte bu kafa;
Bizi, orta gelir tuzağını aşamayan, “Ucuz İşçilik Cenneti” haline getirdi.
Kapanan şirket sayısı, yüzde 11 artmış,
Kurulan şirket sayısı ise azalmış!
Ankara, “büyüme” masalları anlata dursun,
Anadolu, sessiz sedasız kepenk indiriyor!
Koca koca şirketler, teker teker iflas bayrağı çekiyor.
Ticaret Bakanlığı, vatandaşı korumak mecburiyetindeyken;
Vatandaşın can güvenliğini değil,
Sadece, etiket fiyatını görev edinmektedir.
Bakanlık vizyonunu, ‘‘zabıta mantığına’’ hapsetmiştir.
Binlerce personeli, çarşı pazara salıp;
“Etiket Avcılığı” ile enflasyon düşmez!
Üretimle düşer, güvenle düşer; vatandaş devletine, devletinin parasına inanırsa düşer.
Marketteki etikete baktığınız kadar;
İçindeki gıdaya da baksaydınız, sadece son iki yılda 40 bin vatandaşımız,
Gıda zehirlenmesiyle, hastanelik olmazdı!
Yurtlarda, okullarda, kışlalarda, cezaevlerinde zehirlenme vakaları patlamıştır.
Denetim yetersizdir.
Cezalar, caydırıcı değildir.
Vatandaş ‘‘ucuz gıda bulayım’’ derken canından olurken,
Bakanlık, havaya bakıp ıslık çalmaktadır.
Milletin vicdanıyla oynayan “Maskeli Ticarete”,
Ülkeyi, fasonculuğa mahkûm eden “Vizyonsuzluğa”,
Vatandaşı zehirleyen, “Denetimsizliğe”,
HAYIR diyoruz!!!
Sözü hiç dolandırmadan,
Milletin vicdanını kanatan, en büyük riyakarlığınıza;
“İsrail ile ticaret” konusuna getirmek istiyorum.
Hükümet yetkilileri, aylardır bu kürsülerden;
“Ticareti kestik.”
“Tek bir çivi bile gitmiyor” diyorlar.
Resmi verilere bakınca; Mayıs 2024'ten sonra ticaret “sıfır” görünüyor.
Uluslararası veriler ise; başka bir şey söylüyor!
BBC’nin, “Birleşmiş Milletler Verilerine” dayandırdığı rapora göre;
2024 yılında, Gazze’deki soykırımın göbeğinde,
Türkiye, İsrail’in dünyada en çok mal aldığı beşinci ülke olarak yer alıyor!
İsrail kaynakları;
“Türkiye'den bize 2,8 milyar dolarlık mal geldi.” diyor!
Millete;
“İsrail’le ticareti kestik’’ masalı anlatıp, kağıt üzerinde gemi rotalarını değiştirip,
“Filistin” kılıfı altında ya da “üçüncü ülkeler” üzerinden,
İsrail limanlarına yanaşmaya devam edilmiştir!
Halk, Gazze için gözyaşı dökerken,
Arka kapıdan, “maskeli ticaret” yapmayı vicdanınıza nasıl izah edebiliyorsunuz?
“Türkiye Yüzyılı” vizyonunuzun, en büyük fiyaskosu olan;
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın bütçesini artırarak, sorunu çözeceğinizi sanıyorsunuz.
Parayı; betona, tabelaya ve yandaşa gömdüğünüz sürece,
Hazine’nin tamamını da verseniz, bu sanayiyi ayağa kaldıramazsınız.
Vizyon çarpıktır, rota yanlıştır, kaptanın ise tek derdi makamıdır!
Kürsülerde; ‘‘Sanayi Hamlesi’’ masalları anlatılmaktadır.
Ama rakamlar, acı gerçeği yüzümüze çarpmaktadır.
“Sanayileştiğimiz” iddia edilirken,
Sanayinin, milli gelirdeki payı düşüyor!
Üretimden kaçıp; betona, ranta ve hizmet sektörüne sığınılıyor.
Sanayisiz Türkiye;
“Orta Gelir Tuzağı” değil, düpedüz “Fakirlik Tuzağıdır”
Sürekli, bir savunma sanayi vitrini.
Sürekli, gelsin İHA’lar, gitsin SİHA’lar!
Elbette gurur duyarız.
Ama “saksıdaki çiçekle bahar gelmez”.
Genel tabloya baktığımızda, manzara korkunçtur!
İhracatımızdaki, yüksek teknolojili ürün payı, sadece %3,8’dir.
OECD ülkelerinin ortalamasına göre; küme düşme hattındayız!
Düşük ve orta-düşük teknolojili ürünleri,
Yani yükte ağır, pahada hafif malları satıyoruz.
Ama, iş yüksek teknolojiye gelince, el açıp dışarıdan alıyoruz.
Yüksek teknolojili ürünlerde;
30 milyar dolar ithalat yaparken, sadece 8 milyar dolar ihracat yapabiliyoruz.
Aradaki 22 milyar dolar; teknolojik bağımlılığımızın belgesidir!
Türkiye; bir teknoloji üssü değil, montaj sanayisi ülkesi olmuştur!
Hükümet, “Vidasını sıktığımız malın havasını atarken”, parayı başkası kazanıyor.
Sözün özü;
Hamallığı biz yaparken, katma değeri elin oğlu yiyor.
Bütçede, AR-GE harcamalarında, artış gözükmesine rağmen;
Kaynaklar, verimsiz kullanıldığı için yüksek teknoloji ihracatı, artmıyor.
Para; bilime, teknolojiye değil,
Tabela üniversitelerine, yandaş projelere ve verimsiz beton işlerine akıtılıyor.
İstediğiniz kadar ‘‘Teknopark yaptık’’ diye övünün.
İçinde zekâ olmayan binadan teknoloji çıkmaz.
AR-GE yapacak mühendisi, ülkede tutamıyoruz.
Bu ülkenin en parlak zekâları;
Liyakatsizlikten, vizyonsuzluktan, güvensizlikten kaçıp gidiyorlar.
En büyük ihracat kalemimiz ise;
Üzülerek ifade ediyorum ki “yetişmiş insanımızdır”.
Sanayi yanıyor. Kapasite kullanım oranı düşüyor.
Sanayici; önünü göremiyor, şalter indiriyor,
Enerji maliyetleri ve finansmana erişim zorluğu içinde boğuluyor.
Türkiye’nin küresel ligde “fasoncu” değil, “oyun kurucu” olmasını istiyoruz!
Bu vizyonu taşımayan 2026 bütçesine, milletimiz adına HAYIR diyoruz.
Millî Eğitim Bakanlığı’na gelince;
Bütçeden, en büyük paylardan birisinin ayırıldığı söyleniyor.
Gelin görün ki; okullarda sabun yok!
Rakam yüksek ama hedefler de içerik de tam bir hayal kırıklığıdır.
İki trilyonluk bütçeden;
Eğitim yatırımlarına ayrılan pay %2 bile değil.
Mevcudu döndürmek, maaşları ödemek, günü kurtarmak bütçesinden bahsediyoruz.
Geleceğe, yeni okula, teknolojiye, laboratuvara kaynak yok!
Bu bütçe; ‘‘eğitimi şahlandırma’’ bütçesi değildir.
Okulların kapısına, kilit vurulmasın diye hazırlanan;
Bir ‘‘idare-i maslahat’’ bütçesidir!
Eğitime; bu kadar para harcanmasına rağmen, aileler;
Çocuklarını gönül rahatlığıyla devlet okuluna gönderemiyorlar.
Dişlerinden, tırnaklarından artırıp özel okula gönderiyorlar.
Devlet okullarındaki, “nitelik düşüşü” genel kabul haline gelmiştir.
PISA verilerine göre çocuklarımız;
Okuduğunu anlamada, matematikte, fende dünyadaki akranlarıyla yarışamıyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bilgileri kimden aldı bilemiyorum
Ama eğitimdeki bu hazin durum hepimizin malumudur.
Müfredat, yap-boz tahtasına döndü.
Bilimsellikten eser kalmadı.
Çocuklarımız, yabancı dili;
Okulda, sınıfta değil, YouTube’dan, dizilerden, oyunlardan öğrenmeye çalışıyorlar.
Devletin okulu, bir yabancı dili bile öğretemiyorsa;
VAY O BÜTÇENİN HALİNE!!!
Türkiye Yüzyılında okullar;
Temizlik personeli çalıştıramayan, hijyenden yoksun, binalara dönüşmüştür.
Sorarsanız;
Kayıt parası yasak!
Uygulamada ise; bağış denilerek, fotokopi denilerek, temizlik denilerek veliler haraca bağlanıyor.
Devletin okulunda; tuvalet temizliği, velinin cebine bakıyorsa sosyal devlet çökmüştür.
En ağır olanı ise;
Bütçede, yine “bir öğün ücretsiz yemek” olmamasıdır!
Her 4 çocuktan biri, okula aç gitmektedir.
Kantinlerde, bir tost 60 liradır.
Biz; “Çocuklarımız, derste açlıktan bayılmasın. Bir tas çorba verin” diyoruz!
Siz; “Kaynak yok. Tasarruf tedbiri” diyorsunuz!
İtibarınızdan, tasarruf etmiyorsunuz ama 7 yaşındaki çocuğun, kursağındaki lokmadan tasarruf ediyorsunuz!
Çocuklarını doyuramayan, tuvaletini temizleyemeyen bir sistemin bütçesi
“Vicdansızlık Bütçesidir”
Öğretmenlere verilen, “Mülakatı kaldıracağız” sözü tutulmamıştır.
KPSS sınavında derece yapan gençlerimizi; listeleri hazırlanmış, göstermelik 3 dakikalık mülakatlarda eliyorsunuz!
“Ücretli Öğretmen” saçmalığına ısrarla devam ediyorsunuz.
Asgari ücretten az kazanan, sigortası yarım yatan, mevsimlik işçi gibi çalıştırılan öğretmen ayıbı bu bütçeyle de devam ediyor!
Öğretmeni mutsuz, öğrencisi aç, velisi borçlu bir eğitim sistemiyle bir yere varılamaz!
Rakamlar büyüyor, bütçe şiştikçe şişiyor,
Ama eğitimde kalite, nitelik ve fırsat eşitliği her geçen sene kayboluyor!
Sadece maaş ödeyen ama eğitimi geliştirmeyen,
İçinde öğretmen olmayan, öğrenci olmayan, vicdan olmayan bu vizyonsuz bütçeye HAYIR diyoruz.
Sağlık Bakanlığı bütçesine bakınca, başımız dönüyor.
Para oluk oluk akıyor,
Ama vatandaş memnun değil,
Sağlık sistemi çökmüş ama para, yine betona gömülmüş.
“Hastanelerdeki kuyrukları bitirdik” diye övünürken, aslında kendinizi kandırıyorsunuz!
Kuyrukları bitirmediniz.
Şeklini değiştirtip evlerin içine soktunuz.
Yarattığınız şeyin adı; dijital kuyruklardır.
Vatandaş telefon ve bilgisayar başında randevu nöbeti tutuyor.
Sabah saat 10.00'da sisteme giriyor.
10.01'de ‘‘Randevular dolu’’ yazısını görüyor.
Cildiyeye, göze, dişe randevu almanın ihtimali;
Piyangodan ikramiye çıkması kadar düşük.
Parasını milletin ödediği sağlık sisteminde, vatandaş hizmet alamıyor.
Bütçenin aslan payını,
“garantili” projeler olan şehir hastaneleri alıyor.
Parasını tıkır tıkır ödediğimiz o dev binalar,
Şu an sadece birer beton yığını olarak duruyor.
Çünkü içinde doktor bulunamıyor.
Koridorlarında kaybolduğumuz o ışıklı binalarda,
Vatandaşı muayene edecek uzman kalmadı.
Duvarları altından da yapsanız, içinde şifa dağıtacak hekim yoksa o bina bir hiçtir.
Müteahhidi zengin ettiniz.
Ama hastayı doktorsuz bıraktınız.
İş hastanelerle de bitmiyor.
Eczanelerde de yangın var.
Eczanelerde en basit ilaçlar bile yok.
Çünkü “İlaç Fiyat Kararnamesi” ile piyasayı bozdunuz.
İlaçta fiyatı baskılayarak “tasarruf ettik” diyorsunuz.
Ama aslında vatandaşın sağlığından tasarruf ediyorsunuz.
İlaç Fiyat Kararnamesi, bir fiyat kontrol mekanizması olmaktan çıkmıştır.
Bir ilaçsızlık politikasına dönüşmüştür.
Firmalar ilaç getirmiyor. Üretim yapmıyor.
Vatandaş elinde reçete, eczane eczane gezip ilaç dileniyor.
Paranla rezil olmak, işte tam olarak budur.
Bu milletin vergileriyle devasa bir bütçe yapılıyor.
Ama sistem tıkandığı için,
İnternetten randevu alınamadığı için,
Devlette doktor bulunamadığı için,
Vatandaş özel hastanelere mahkûm ediliyor.
Parası olan “müşteri” gibi özel hastaneye gidiyor.
Parası olmayan acil servis köşelerinde sürünüyor.
Sosyal devleti bitirdiniz.
Sağlığı, parası olanın satın alabileceği bir lükse çevirdiniz.
Bu bütçe; günde 4 milyar lira harcayıp, vatandaşı randevu kuyruğunda bekleten,
Devasa hastaneler yapıp içini doktorsuz bırakan,
Milleti ilaçsızlığa mahkûm eden bir tükeniş bütçesidir.
Vatandaşı ‘‘müşteri’’, hastaneyi ‘‘ticarethane’’ gören bu anlayışa HAYIR diyoruz.
2025 aile yılı!
Aile Bakanlığı ise hükümetin “sosyal devlet” diye övündüğü,
Ama aslında sosyal çöküşü gizlemeye çalıştığı bakanlıktır.
Şu kadar haneye elektrik yardımı yaptık,
Bu kadar haneye kömür yardımı yaptık, yardım bütçesini katladık deniliyor.
Rakamlar havada uçuşuyor.
Alkış bekleniyor.
Sosyal yardımın artması bir başarı değil, bir utançtır.
Bir ülkede yardıma muhtaç hane sayısı her yıl katlanarak artıyorsa,
Bu, ülkedeki yoksulluğun derinleştiğinin resmidir.
O övündüğünüz rakamlar,
Aslında uyguladığınız ekonomi politikalarının iflas ettiğinin ispatıdır.
Devlet, elbette ihtiyacı olan vatandaşına destek olmalıdır.
Ancak siz bu milleti;
Devletin vereceği bir torba kömüre, bir koli makarnaya muhtaç hâle getirdiniz.
Vatandaşı yoksullaştırıp, sonra verdiğiniz yardımı ‘‘lütuf’’ gibi sunuyorsunuz.
Bunun adı sosyal devlet değil, bunun adı “yoksulluğu yönetme” kurnazlığıdır.
Yardıma muhtaç sayısını artıran değil,
İnsanını zenginleştiren, kendi ayakları üzerinde durmasını sağlayan bir bütçe istiyoruz.
Bu yardım şovunun arkasında, derin yoksulluk var!
Akşamları, yatağa aç giren çocuklar var!
Okula giden çocuğunun, beslenme çantasına, peynir ekmek koyamayan “annelerin vebali”, boynunuzdadır.
“Aile kutsal” diyorsunuz,
Ama aile yılında, o ailelerin çocukları yetersiz beslenmekten bodurlukla karşı karşıya,
Zihinsel gelişimi geriliyor.
Çocukları açlıktan koruyamayan,
Onları ne idüğü belirsiz yurtlara veya sokakların insafına terk eden bir bakanlık;
Bütçe artışıyla övünemez. Ancak utanmalıdır!
Bakanlığın adında "Aile" var ama o ailenin içinde kadınlar katlediliyor.
6284 Sayılı Yasa’nın teminat olan “İstanbul Sözleşmesi”nden çıktınız!
Kadınları, şiddet failleriyle ve uygulamacıların keyfiyeti ile baş başa bıraktınız!
Bu bütçede, şiddet gören kadınlar için yeterli sayıda sığınma evi, yok.
Kadını, ekonomik olarak güçlendirecek,
Onu, şiddet sarmalından kurtaracak “Gerçekçi Projeler” yok.
Kadını, “birey” olarak değil,
Sadece “kutsal ailenin mağdur üyesi” olarak görmeye devam ettiğiniz sürece,
Kadına karşı şiddet de kadın cinayetleri de bitmeyecektir.
Engelli, yaşlı vatandaşlarımıza verdiğiniz
“evde bakım aylıkları” ise bir sosyal devlet trajedisidir.
Enflasyon o parayı yuttu, eritti.
Verilen destek, bir engellinin bez parasına, ilaç parasına yetmiyor.
Engelli vatandaşı eve hapseden, sosyal hayata katmayan,
Sadece “üç kuruş harçlık” verip kenara çekilen bu anlayış,
İnsanlık onuruna yakışmamaktadır.
Bu bütçe; yoksulluktan oy devşirmeyi hedefleyen,
Vatandaşı “muhtaç kul” hâline getiren,
Ve milletin fakirleşmesiyle övünen bir acizlik bütçesidir!
Yoksulluğun itirafı olan bu Tükeniş Bütçesine HAYIR diyoruz.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın adında “Gençlik” var.
Ama bütçede ve sahada gençlik yok, yine sadece inşaat var.
Duygularını yok sayıp, gençliğin üzerine de beton döküyorsunuz.
Müteahhitleri zengin ettiniz ama gençleri kaybettiniz.
İçinde özgür düşüncenin, sanatın, bilimin olmadığı binalar,
Gençlere hapishane gibi geliyor.
Ruhlarına dokunmayan, onları anlamayan bu betonarme zihniyet, gençliği çürütüyor.
TÜİK verileri ortadadır.
Eğitimde ve istihdamda olmayan gençlerin oranı, rekor seviyelerdedir.
Milyonlarca genç, evde oturmaktadır, “Ev Gencidir”.
Sabah uyanıp gidecek bir okulu, çalışacak bir işi olmayan;
Anasından, babasından harçlık istemeye utanan, odasına kapanmış, hayata küsmüş bir nesil yarattınız.
Bu bütçede bu gençleri odalarından çıkaracak, hayata katacak bir vizyon yoktur.
Üniversiteli gençlerin, yurt sorunu hâlâ çözülememiştir.
Bu konuda boş yere övünüyorsunuz.
3 kişilik odaların 6 kişiye, 4 kişilik odaların 8 kişiye çıkarılması;
“Kapasite Artışı” değil, “Yaşam Alanı Gaspıdır.”
Bu binalara “yurt” denmez, denemez!
Oralar, gençlerin umutlarını çürüten “toplama kampları”na dönüşmüştür.
Asansörleri giyotine, yemekleri zehre dönüşmüş, denetimsiz yurtlarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir.
Gençler; artık KYK borcunu nasıl ödeyeceğini değil,
Ülkeden nasıl kaçacağını düşünüyor!
Üniversite diplomasını, “Meslek Belgesi” olarak değil,
“Yurt Dışı Bileti” olarak görüyorlar!
Devlet, üniversiteyi bitiren gencine “Diploma’’ değil,
“İcra Kâğıdı’’ hediye ediyor!
Mezun olan genci, tebrik etmesi gereken devlet;
Vergi dairesi aracılığıyla, “Ödeme Emri” gönderiyor!
Boş olan banka hesabına, haciz koyuyor!
Gençler, hayata sıfırdan değil; eksiyle, borçla başlıyor.
İş bulamamış, cebinde yol parası olmayan gence
‘‘Borcunu öde yoksa haciz gelir’’ diyen bir devlet,
Kendisini sosyal devlet olarak tarif edemez.
Daha vahimi de sokakların hâlidir.
Uyuşturucu kullanımı, ortaokul çağlarına inmiş durumdadır.
Gençler umutsuzluktan, boşluktan, zehir tacirlerinin ağına düşmektedir.
Yaptığınız statların arka sokaklarında, gençler zehirlenmektedir.
Gençlik merkezleri yetersizdir. Somut bir rehabilitasyon politikanız yoktur.
Gençleri, uyuşturucudan uzak tutacak politikaları üretemeyen bir bakanlık, spor toto geliriyle övünemez!
Bu bütçe; gençleri borçlandıran, öğrencisini barındıramayan, mezununu işsiz bırakan, işsiz genci de evde unutan ve umudunu yurt dışında aratan bir “Hayal Kırıklığı Bütçesidir.”
Gençlere beton değil gelecek vadeden bir anlayışla; bu bütçeye HAYIR diyoruz.
"Bir saatlik adaletin yetmiş yıllık ibadetten hayırlı olduğunu" vazeden bir geleneğin izlerinin silinmesine şahit oluyoruz!
Maalesef;
Hukuk devletinden, yargının siyasallaştırıldığı bir devletsizlik düzenine geçilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmayan,
Yerel mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi’ne kafa tuttukları,
Yargıtay’ın, AYM üyelerine suç duyurusunda bulunduğu,
Hukukun, siyasetin sopası haline getirildiği bir “Türkiye Yüzyılı”ndayız.
Bakanlığının bütçesinde gördüğümüz tablo da şudur:
İcra dairelerinde, dosya sayısı 32 milyon 700 bine ulaşmıştır.
Ülkenin, neredeyse yarısı icralıktır.
“Geç gelen adalet, adalet değildir” ilkesi unutulmuş,
Bir davanın ortalama görülme süresi 918 güne çıkmıştır.
Devlet kurumlarına; liyakat yerine sadakatin getirilmesiyle,
Devlette, adeta bir "Kast Sistemi" inşa edilmiştir.
Vatandaşın, hakkını arama umudu sönmüş,
Hukuk devletine olan inancı sarsılmıştır.
Bu, “Adaletsiz Türkiye’dir.”
İşte biz bu “Adaletsiz Türkiye’nin”, Adalet Bakanlığı bütçesine HAYIR diyoruz.
Dağlara taşlara “beka” ve “güvenlik” yazılan Türkiye’de
İçişleri Bakanlığı'nın bütçesi rekor bir seviyeye ulaşmıştır.
Rakamlara göre, bakanlık, dünyanın en büyük holdinglerinden daha zengindir.
Ancak pencereden dışarı, sokağa bakarsanız, tablo tam tersidir.
Ortada asayişsiz, güvensiz ve tekinsiz bir Türkiye vardır.
Türkiye’nin sokakları, kafeleri, restoranları “Vahşi Batı’ya” dönmüştür.
Bugün bir vatandaş, internete girip yemek siparişi verir gibi,
Hiç kimseye hesap vermeden, sabıka kaydı sorulmadan kapısına kadar pompalı tüfek getirtebiliyor.
Merdiven altı atölyelerde üretilen, harçlık parasına satılan bu tüfekler,
Kadın cinayetlerinde, yol verme kavgalarında, sokak çatışmalarında kullanılıyor.
Trafikte “yol verme” kavgası, saniyeler içinde silahlı çatışmaya dönüşüyor.
Yasadışı silahlanmayla güya mücadele edilirken,
Her gün masum bir vatandaş serseri bir kurşunla hayattan koparılıyor.
Bu bütçede, kontrolsüz silahlanmayı durduracak bir irade yoktur.
Emniyet bütçesine devasa kaynaklar aktarıyoruz ama polislerimiz imkansızlıklarla boğuşuyor.
Uluslararası uyuşturucu baronları, kırmızı bültenle aranan çete liderleri ise;
İstanbul’da lüks rezidanslarda yakalanıyorlar.
Bu baronlar;
Ülkeye elini kolunu sallayarak nasıl giriyor?
Nasıl kolayca yerleşiyor,
Hatta, nasıl makbul insan muamelesi görüyorlar?
Tuz kokmuştur, sayın Milletvekilleri. Tuz kokmuştur!
Suriye’ye, son model araç göndermeyi biliyorsunuz ama polise verdiğiniz kumanyadan böcek çıkıyor.
İntihar vakaları, mobbing iddiaları, 12/24 gibi insanlık dışı çalışma saatleri, tam gaz devam ediyor.
Yorgun, mutsuz ve geçim derdine düşmüş bir polisle; toplumun huzur ve güvenliğini sağlayamazsınız.
Gece gündüz demeden, canı pahasına çalışan polisimiz, jandarmamız; yoksulluk sınırının altında yaşam savaşı verirken,
Bütçede, onların hayat standartlarını yükseltmeye yönelik tek bir cümle bile kuramıyorsunuz.
Yaptığınızı ben söyleyeyim; Canları pahasına mücadele ettikleri teröristleri, “barış güvercini” ilan edip vicdanlarını yaralıyorsunuz.
Eskişehir’in göbeğinde; bir vatan evladı çıkıp, -yaptığı doğrudur değildir, tartışılır ama bu gerçeği yüzünüze vurunca da rahatsız oluyorsunuz.
O ses hakikattir!
O ses, milletin vicdanının ONUR’unun sesidir.
O ses, bu vatan için şehit olmuş kahramanların ateşinin düştüğü ocakların haykırışıdır.
ONUR’umuza ve ONUR’umuz olan güvenlik kuvvetlerimize
MİLLETİN EVİNDEN SELAM OLSUN!
Sokaktaki şiddeti bitirmeyen, uyuşturucu baronlarının kökünü kazımayan,
Kartelleşen çeteleri, ortadan kaldırmayan,
Teröristi makbul görüp, polisimizin jandarmamızın hakkını teslim etmeyen bu bütçeye
vicdanen ve aklen HAYIR diyoruz.
Ezcümle;
Adalet Bakanlığı,
Hukuku adam seçerek uyguluyor ve adaleti sağlamıyorsa bu bütçeye ne gerek vardır?
Profesöründen, araştırma görevlisine; yoksulluk sınırında ya da altında maaş veriyorsan,
Devlet okullarını; fiilen ortadan kaldırıyor, özel okul sayısının kat be kat artışına zemin hazırlıyorsan, Milli Eğitim bütçesine ne gerek vardır?
Gençler; iş bulup evlenemiyorsa,
Evlenenler; yoksulluktan çocuk yapmaya çekiniyorsa,
Aileler geçinemiyorsa,
Aile Bakanlığının bütçesine ne gerek vardır?
23 yılın sonunda;
1+1, 2+1 kümesten bozma evler, millete büyük iş gibi pazarlanıyor, üstüne başvuru için 5000 TL alınıyor, buna rağmen 6 milyona yakın başvuru yapılıyorsa;
İnsanlar derelerini, ormanlarını korumak için, nöbet tutmak zorunda kalıyor,
Orman yangınına, uçaklar değil, beton dökme makinaları yetişiyorsa,
İklim mültecilerinin, kapıya dayanması an meselesi iken;
Çölleşen topraklarımız varken ve insanlarımız topraksız bırakılıyorken
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının bütçesine ne gerek vardır?
Mercimeği, nohutu, pirinci, bulguru ithal ediyorsa,
Kendi ürünü, gümrük kapılarından geri dönüyorsa,
Ata tohumunu ıslah etmek yerine,
İsrail tohumunu, çiftçiye layık görüyorsa,
Çocuklarına ucuz süt içiremiyor, anaç hayvanlarını kesime gönderiyorsa,
Tarım Bakanlığının bütçesine ne gerek vardır?
Barzani’yi, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde,
Kendi ağır silahlı adamları koruyorsa,
Her şehirde bir çete türediyse,
Hatta çeteler internet üzerinden bayilik veriyorsa,
İçişleri Bakanlığının bütçesine ne gerek vardır?
Kürsülerden ‘‘Büyük Türkiye', ‘‘Güçlü Türkiye’’ hamaseti yapılırken;
Sokaktaki gerçeklik, yarattığınız bu enkazın adını çoktan koymuştur!
Bu bütçe teklifi;
Beceriksizliğin, kötü niyetin ve vasıfsızlığın manifestosudur.
Politika yapıcıların aklına;
Barınma krizine çözüm olabilecek “Zorunlu Sosyal Kota” veya “Boş Konut Vergisi” gelmediği için, karşımızda “Evsiz”;
İcraya düşen krediler rekor kırarken, milletin sofrası boş kaldığı için
“Ekmeksiz”;
Mal ve can güvenliği kalmadığı için “Güvensiz” bir ülke vardır.
“Yeni Türkiye” ambalajını kaldırdığımızda altından çıkan;
Her hücresine kadar çürütülmüş,
Her değeri yok edilmiş,
Eşitsizliğin meşrulaştırıldığı ve zayıfın yere düşürüldüğü bir
“Yoksunluklar Türkiye’sidir”
Biz bu iktidara da bütçesine de,
HAYIR DİYORUZ!!!
Yarattığı, "Ekmeksiz Türkiye" için HAYIR DİYORUZ!
Yarattığı, "Evsiz Türkiye" için HAYIR DİYORUZ!
Yarattığı, “Tedbirsiz, Plansız, Hesapsız Türkiye" için HAYIR DİYORUZ!
“Adaletsiz, Tekinsiz, Güvensiz, Hukuksuz Türkiye" için HAYIR DİYORUZ!
"İtimatsız, Umutsuz, Siftahsız Türkiye" yarattığı için HAYIR DİYORUZ!
Yarattığı "İtibarsız, Pusulasız Türkiye" için HAYIR DİYORUZ!
“Bölgede riskler yüksek”
“Kartlar yeniden dağılıyor, beka tehdidi” diye bağırıp duruyorsunuz!
Bunun için, PKK ile bile pazarlık masasına oturduğunuzu,
Ulus kimliğine ve üniter yapıya dayalı Cumhuriyet’ten bile vazgeçmemiz gerektiğini gizli gizli kapalı kapılar ardında fısıldıyorsunuz!
Beka söz konusu olduğu için de bunu sindirmemizi hiddetle arzu ediyorsunuz!
Peki yarın;
“Bu işte de yanlış yapmışız”,
“Aldatılmışız, kandırılmışız” derseniz?
U dönüşü mü yapacaksınız?
Milletim hakkını helal etsin mi diyeceksiniz?
Ki; yavaş yavaş başladınız!
Buğday ithal eder gibi, milli kimlik ve üniter yapı mı ithal edeceksiniz?
Cumhuriyet Türkiye’sini yeniden tesis etmek için, başka maden ruhsatları mı vereceksiniz?
Bu konuya çok kapsamlı girmeyecektim
Ama Sayın Meclis Başkanı birleşimi açarken kapsamlı bir değerlendirme yaptı.
Hatta yazılacak yeni rapordan bahsetti, komisyonun çok iyi çalıştığını anlattı.
Komisyonun yapmış olduğu toplantıların yarıya yakını zaten gizli.
Diler ve umarım ki; beklentinize karşılık verecek bir şey çıkarabilirsiniz.
Ama siz yapmış olduğunuz ziyaretin tutanaklarını bile yazdırmaya muktedir olmayan
Bir meclisin başkanısınız.
Bu sebeple; aklımıza düştüğü gibi konuşmak yerine
Son derece dikkatli cümleler sarf etmek mecburiyetinde olduğumuz akıldan uzak tutulmamalıdır.
Biz;
“Terörsüz Türkiye” masalıyla,
Türkiye’ye kabus yaşatmak istediğiniz için,
Teröristlerle, iktidar pazarlığı yapacak kadar milli benliğinizden uzaklaşıp, şuursuzlaştığınız için,
Namus ve şerefiniz üzerine ettiğiniz o yeminleri unutup,
85 milyonun hakkına hukukuna göz diktiğiniz için,
SİZE DE BÜTÇENİZE DE HAYIR DİYORUZ!!!
Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.